8.Bölüm / Kırmızı Atkı

2.5K 85 38
                                    

Bora'dan...

Üstüme siyah kabanımı geçirdim. İclal, her zaman klasik giyinen insanları sevmişti, özellikle erkeklerin klasik giyinmesi onun için bir tutkuydu... Bunu öğrendiğim günden beri dolabımdaki tüm spor kombinlerimi atıp, klasik kombinlere geçmiştim. Evin anahtarını cebime attıktan sonra İclal'in evine gitmek üzere yola çıktım.

Arabayı durdurarak karşımdaki küçük binaya baktım. İclal, tek başına burada yaşıyordu, beni görünce ne tepki vereceğini bilmiyordum. Beni eve almayıp, yüzüme kapıyı kapatabilirdi veya bana içini dökerek, ona destek olmama izin verebilirdi. Ben ikinci seçenek için şansımı denemeye karar verdim. İclal'i görmem, iyi olduğunu bilmem gerekiyordu.

Arabadan indikten sonra evine adımladım, merdivenleri çıktıktan sonra kapıyı çaldım. Birkaç dakika sonra kapı açıldığında göz, göze geldik. Burnu kızarmıştı ve ben buradan yeni ağladığını anlayabilirdim. Ağladığında her zaman o güzel, küçük burnu kızarırdı.

''Konuşmak ister misin?''

İclal, dudaklarını dişleyerek kafasını iki yana salladı. Dudakları titriyordu, ağlamak için kednini çok zor tutuyordu. Elimi, narince onun koluna koydum. Gerçi çekilmediğinde, hafifçe tebessüm ettim.

''Hadi içeriye geçelim.'' Dedim.

Kızarmış, burnunu çekerek kapının önünde yana çekilerek geçmem için yer bıraktı. Onun bu güzel haline, gülümsemeden edemedim. Her haliyle o kadar güzel, o kadar güçlüydü ki... Yanından geçerken ellerimiz birkaç saniye birbiriyle temas etmişlerdi. Onu gerçekten çok özlemiştim, ona dokunmayı, onu sevmeyi, onunla olmayı... Çok özlemiştim.


İclal, baştan sona neden kavga ettiklerini anlattığında ben de karşısındaki koltukta onu dinliyordum. Gökay'ın bana daha önce anlattığı olayı, bu sefer İclal'in ağzından dinlemiştim. Gökay, onu gerçekten çok kırmış ve incitmişti.

''Elimi tutması gerekiyordu ama o benim kalbimi kırmayı tercih etti.''

Bu cümleyi kurduğu sırada dudakları titremişti ve ses tonu oldukça kırılgan, güçsüz çıkmıştı. Ellerini avuçlarımın arasına almak , ona sımsıkı sarılmak istiyordum ama ona temas edemezdim. Alacağım tepkiyi bilmiyordum ve zaten ona temas etmem doğru olmazdı.

''Aynı zamanda yıllardır emek verdiğim ses yarışmasında da rezil oldum.''

İclal'in bu söylediğine uzun uzun gülümsedim. Gülümsediğimi anladığı sırada kaşlarını öfkeyle çattı. Komik olanın ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi ve bana gerçekten öfkelenmişti.

''O ses yarışmasını kafana neden takıyorsun ki?'' Dedim.

Kaşlarını çatarak, omuzlarını silkti.

''Yıllardır emek veriyordum.''

Bunu biliyordum ama onun bilmediği bir şey vardı. İclal'in sesi gerçekten kusursuzdu, şarkı söylerken yeryüzüne inen bir melek gibi gözüküyordu. Girdiği her ses yarışmasında birinci olabilirdi. Bunu acilen anlaması, bilmesi gerekiyordu.

''O ses yarışması her şeyin sonu değildi. Sana söyleyeceklerim klişe olarak gelebilir veya bana inanmayabilirsin ama sen gerçekten çok yeteneklisin ve çok büyük yerlere geleceksin.''

Cümlelerimden sonra kaşları rahatlamıştı ve artık onları çatmıyordu. Gözlerimin en derinine baktı. Ah bana bir zamanlar hep böyle bakardı...

''Peki bunu nereden biliyorsun?''

Omuzlarını silktim ve ona meydan okurcasına ben de onun gözlerinin tam içine baktm.

''Çünkü sesin bir melek gibi...'' Dedim.

Ve bir süre sonra oturduğum yerden kalkarak, evinden çıktım. Onun biraz yalnız kalması ve iyice düşünmesi gerekiyordu...

*

Gökay, sinirli bir şekilde kulağında tuttuğu telefonu kapatarak sert bir şekilde duvara attı. Onun bu hareketiyle dirseklerimi, dizlerimin üstüne koyarak oğluma baktım.

''Açmıyor mu?''

Öfkeyle önündeki sandalyeyi sertçe sıktı. Buradan da İclal'in, Gökay'ın telefonlarını açmadığını anladım.

''Benden nefret ediyor.''

Oğlumun kurduğu cümleyle iç çekerek oturduğum yerden kalktım. Ona doğru yürüdüm ve elimi, omzuna koydum. İclal, birinin telefonlarını açmıyorsa gerçekten Gökay'la bir kelime bile konuşmak istemiyordur. O öyle bir kızdı... Kimseyi kırmaz, kırmak istemezdi ama kırıldığında veya kırmayı tercih ettiğinde de kimsenin gözünün yaşına bakmazdı.

''Ona biraz zaman vermelisin.'' Dedim.

Kafasını bıkkınlıkla, iki yana salladı.

''Onu kaybettim.''

Oğlum, kafasını omzuma gömdüğünde hafifçe destek olmak için saçlarını okşadım.

*

''İclal, geldiğinde ona her şeyi güzelce anlatalım.''

Yakın arkadaşım Orhan, kafasını anlayışla karşıladığında telefonum titremişti. İclal, geldiğini söylediği bir mesaj atmıştı. Ona buranın konumunu atmıştım ve gelmesini istemiştim. O da beni kırmamış, gelmişti.

İclal'i almak için kapıya doğru adımladım. Taksiden indiğini gördüm. Birkaç gün önceye göre çok daha iyi gözüküyordu, kendini toparlamıştı. Beni görüp, yanıma ilerlediğinde ise aslında sadece bir maske taktığını fark ettim. Göz altlarına ve burnuna kapatıcı sürüp ağladığını gizlemeye çalışmıştı. Makyajla yüzüne aydınlık bir imaj vererek, iyi olduğunu göstermeye çalışıyordu. Ama iyi falan değildi.

''Hoş geldin.''

Hafifçe kafasını salladı ve meraklı bir ifadeyle gözlerimin içine baktı.

''Beni buraya neden çağırdın?'' Dedi.

''Seni müzikle ilgilenen, çok başarılı ve yetenekli bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum.''

İclal'in hafifçe kaşları çatıldı. Duydukları hoşuna gitmemiş gibiydi...

''Neden?'' Dedi.

Hafifçe tebessüm ettim.

''Çünkü önüne çok güzel kapılar açılacak, bahsettiğim arkadaşım çok ünlü kişileri me-''

İclal, sertçe lafımı kesti.

''Bunu istemiyorum.'' Dedi.

Bu sefer benim kaşlarım çatıldı.

''Nasıl yani?''

''Senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum.'' Dedi.

Bana kızgındı, benden gelecek hiçbir şeyi istemiyordu bunu anlıyordum ama çok güzel bir fırsatı kaçırmasına izin veremezdim.

''Bak bana kızgınsın bi-''

Lafımı kesti.

''Ben sana kızgın değilim, sen beni yıllar önce yüz üstü bıraktın ve şimdi kalkıp bana yardım ediyormuş gibi davranamazsın. Ben buna izin vermem, senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum.''

Cümlelerini sertçe söyleyerek bana arkasını döndü ve gözden kayboldu...

*

İclal'den..

Avuçlarımın içindeki kanlar yere damlarken, yağmur damlaları yüzüme düşüyordu. Boynumda boranın bana yıllar önce verdiği atkısı vardı, hala onun gibi kokuyordu... Gözyaşlarım daha çok arttığında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Gökay'la ne yapacağımı bilmiyordum, Bora'yı çok özlüyordum...

Öyle bir uçurumun eşiğindeydim ki ne atlamaya gücüm vardı ne de kaçmaya... Yoldan geçip giden insanlar yüzüme bakıyorlar, fısıltıyla bir şeyler söylüyordu hıçkırıklarım daha çok derinleştiğinde ve düşecek gibi olduğumda biri beni dirseklerimden kavradı.

''Buradayım.'' Dedi.

Ardından beni ayağa kaldırarak kafamı omzuna gömdü, o an onun kokusundan anlamıştım. Bu Bora'ydı...

Bağlılık | Daddy İssues Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin