10.Bölüm / Mahvoluş

1.4K 52 33
                                    




Gökay'dan...

Aşağlık herif bunu nasıl yapabilmişti, babam dediğim adam bunu bana nasıl yapmıştı?  O adamı öldürecektim, o adamı tanınmayacak hale getirecektim. Bu hayatta en sevdiğim insanı benden alamazdı, buna izin vermezdim.

''Gökay, lütfen dur!''

İclal'in arkamdan bağırışlarını duyabiliyordum. Bana ihanet eden sevgilimin sesini... Onu umursamayarak motoruma atladım ve kaskımı taktım.

''Gökay, lütfen yapma lütfen.''

Bu sefer yalvaran kişi İclal'di... Ben buraya her şeyi düzeltmek için gelmiştim ama hayatımın en büyük kazığını yedim. En sevdiğim insanlardan... Birkaç saniye gözlerimi kapatarak kafamı aşağıya eğdim. Göz yaşlarım kaskımın camına düşerken ellerimi sıkıyordum. Bu sırada kolumda bir el hissettim.

''Gökay.''

Kaskımın camını açarak kafamı yana çevirdim. Kıpkırmızı olmuş gözlerle hala çok sevdiğim kadına baktım.

''Bana bunu nasıl yapabildiniz?''

İclal'i yine anlıyordum ama babam bana bunu nasıl yapmıştı? Bana bu acıyı yaşatıp, bu kazığı nasıl atabilmişti? Ben İclal'i ona öve öve anlattığım zaman, karşısında aşk acısı çekerken bana nasıl akıl verip, ondan bahsedebilmişti?

''Özür dilerim.''

İclal'in kurduğu cümleyle tüm vücudum büyük bir öfkeyle patladı. Kafamı iki yana sallayarak gülümsedim.

''O adamı öldüreceğim.'' Dedim.

Kaskımın camını sertçe kapattığımda kolumu sımsıkı tuttu. Ona aldırmadan hızlıca motoru sürmeye başladığımda bu ani hareketimle yere düştü, acıyan dizlerini umursamamaya çalışarak hızla oradan uzaklaştım. O adamı öldürecektim.

*

Yazar'dan...

Gökay, kaskını motorunun üstüne bıraktıktan sonra ellerini sertçe yumruk yaptı ve babasının evinin bahçesine doğru ilerledi. Tüm vücudu öfkeyle dolup, taşıyordu.

"Baba!"

Sesi öyle gür, öyle korkunç çıkmıştı ki bu ondan asla beklenmedik bir hareketti. Bora, oğlunun sesini duyduğunda elindeki telefonunu bıraktı. Şaşkınlıkla hafifçe kaşları çatıldı.

"Buradayım oğlum."

Gökay, duyduğu sesle midesinin bulandığını hissetti. O adamdan artık sadece nefret ediyordu.

"Bana sakın bir daha oğlum deme!"

Gökay, babasına doğru koşarak yüzüne sert bir yumruk indirdi. Bora, birkaç adım geri sendeleyerek çenesini sıktı. Oğlunun öfkesini anlıyordu, bu yüzden ona karşılık vermeyecekti.

"Nasıl yapabildin!"

Gökay, gözlerinden birkaç damla yaş gelerek tekrardan Bora'yı yumrukladı.

"Nasıl!"

Gözlerinden yaşlar peş peşe düşerken neden böyle bir şey yaptığını bilmek istiyordu. Oğluna bunu nasıl yaptığını bilmek... Bora, konuşmayınca öfkeyle bağırdı.

"CEVAP VER BANA!"

Bora, yanağından akan kanlarla omuzlarını silkti. O da perişan ve çaresizdi, hem de hiç olmadığı kadar.

"Onu çok seviyorum." Dedi.

Gökay, duyduğu cümleyle birkaç saniye gözlerini kapattı. Bunu nasıl söyleyebiliyordu? Bora, oğlunu hiçbir zaman üzmek istemezdi ama artık canına tak etmişti. Oğlunun artık her şeyi bilmesi gerekiyordu. Tüm hikayeye baştan sona anlatacaktı ki Gökay, onu yumruklamaya, saldırmaya başlamıştı.

Bora, birkaç dakika sonra bitkin bir şekilde yere düştüğünde Gökay, acımasız bir şekilde bağıra bağıra ona vurmaya devam etti.

"GÖKAY!"

İkisininde kulağına, sevdikleri genç kadının ses tonu ilişti. İclal, gelmişti... Bora, kanlar içinde tebessüm ederken, Gökay büyük bir öfkeyle İclal'e döndü.

"Ne işin var burada?"

İclal, Gökay'ın sorusunu umursamayarak Bora'ya baktı. Onun iyi olup, olmadığından emin olması gerekiyordu. Çok yara almıştı ama iyiydi... Bora, ona küçük bir tebessüm hediye etmişti. İclal, öfkeyle ama narince Gökay'a döndü. Bu anda bile Gökay'ı üzmek istemiyordu.

"Onu rahat bırak, bir hesaplaşmamı mı istiyorsun benimle hesaplaş."

Gökay, kaşlarını çattı. Babasını gerçekten bu kadar çok mu seviyordu?

"Siz nasıl insanlarsınız ya?"

Gökay'ın sorduğu soruyla, ikisi de birbirlerine baktı. İclal, sevdiği adama doğru eğildi ve onu güçlükle ayağa kaldırdı. Kendisine yasladığında, Gökay onlara iğrenerek baktı.

"Bokunuzda boğulun."

Gökay, arkasını dönerek yanlarından uzaklaştığında İclal'in gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.

"Onu mahvettik." Dedi.

Gerçekten de öyle olmuştu... Gökay, tamamen mahvolmuştu. Sevdiği kadın ve üvey babasının arasında kaybolmuştu.

"Sen iyi misin?"

İclal, Bora'nın yaralanan yüzünü tuttuğunda Bora, hafifçe sızlandı. İclal'in ona olan ilgisini çok özlemişti.

"Nasıl olduğumu bilmiyorum. Fiziksel olarak kötü değilim ama Gökay'ı düşünüyorum."

İclal, anlayışla kafasını salladı. O da Gökay'ı düşünüyordu. Ona asla böyle bir haksızlık yapmak istemezdi ama yapmışlardı işte...

"Oturmak ister misin birazcık?"

Bora, usulca kafasını salladığında beraber bahçedeki koltuklardan birine oturdular.

*

Gökay, motorundan indikten sonra kaskını sertçe yere attı. Kırgınlığı ve kızgınlığı çok büyüktü... İclal'i tüm her şeye rağmen hala çok seviyordu ve bu canını daha çok acıtıyordu.

Cebinden anahtarını çıkararak resim galerisinin kapısını açtı ve içeriye girdi. Etrafındaki tablolara baktı. Hepsini kendi çizmişti, İclal'i düşünerek çizdiği bir çok resime baktı.  Neden kendisine bu yaşatılmıştı? Neden...

Büyük bir öfkeyle tablolara doğru ilerledi ve birkaç tanesini yere attı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.  Ellerine batan kıymık parçalarıyla olduğu yere oturdu ve acıyla ağlamaya başladı. Elindeki kıymıklar canını yakmıyordu, kalbindeki acı yakıyordu... 

Bağlılık | Daddy İssues Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin