☯⁶

216 18 131
                                    

Yorum sınırı: 50

*

"Üç aydır yanından ayırmadığın kız mı? Çok didiştim ben o kızla. Yazık olmuş..." Heeseung'ın abisi pek umursamaz bir tavırla televizyona bakmaya devam etti.

"O kız benim sevgilimdi..." ~Heeseung

"Daha çok genç... Umarım aldıkları haber doğru değildir. Bir araba dolusu çocuk... Çok yazık cidden..." annesi göz yaşları içinde küçük oğlunun yanında oturuyordu. İkisi için kim kime destek oluyor belli değildi.

"Umarım yaşayan vardır. İnsan gerçekten inanmak istemiyor. Oyun gibi..." babası da elindeki kumanda ile haber kanallarını gezip bu konuya dair bir haber arıyordu.

En sonunda canlı yayın veren bir kanal bulunca durdu ve hararetle "işte! Bakın!" diye sesini yükseltti.

"Okul otobüsünü sudan çıkarma çabası sürüyor. Henüz ölü ya da yaralı bilgilerine ulaşılamadı." Heeseung yeniden odasına gidip telefonunu alarak yatağının içine girdi.

Defalarca kez sevgilisinin telefonunu çaldırdı genç adam büyük bir umut ile. Telefonu çalıyordu, bu onun yaşadığını gösterir miydi? Yoksa sadece telefonu suya dayanıklı olduğu için mi çalıyordu? O hurda arabada kırılmadan mı kalmıştı?

"Aç şunu... Aç... Yaşıyorsun... Biliyorum... Beni bırakmak için fazla korkaksın... Aç hadi..." genç adam göz yaşları içinde telefonunun elinden kaymasına izin verdi.

Saatler süren ağlamasından sonra uykuya yenik düştü. Ama uykusunda bile tetikteydi, gelecek iyi bir haber için.

-Heeseung-

Flashback

"Sunghoon kadar gıcık bir abi yok! Kesinlikle yok! Keşke bana benzeyen arkadaşınız benim abim olsaydı! Çok daha mutlu olurdum!" aslında sinirliydi ama nedense bana çok sevimli gelmişti. Onun bu haline güldüm.

Belki de güldüğüm için bir tokatı yerdim. Ama öyle yapmadı. Küçük bir çocuk gibi kollarını birleştirip "erkeksin işte, hepiniz gıcıksınız." dedi.

"Ne alakası var? Güldüm diye gıcık mı oldum? Senin abin gıcık bir kere. Üstelik, sana benzeyen arkadaşımızın adı Sunoo. Belki de sen hastanede karışmışsındır. Sunghoon'dan çok Sunoo'ya benziyorsun cidden. O da böyle triplere giriyor." dedim daha fazla gülerek.

"Hadi bana bunu al! Bana bir şey almak istediğini söylüyordun 2 haftadır." eli ile oyuncakçıdaki kocaman peluş unicornu işaret etti.

Bu ilk randevumuzdu. Her ne kadar randevu olmasada... Çünkü Niki ile buluşacaktık. Sadece ikimizin buluşup gezmesi gerekmez miydi? Niki ile tanıştılar ve yaşıt oldukları için mi nedendir bilmem, çok iyi anlaşmaya başladılar. Cheonsa ile mi, Niki ile mi sevgiliyim bilmiyorum.

Niki de gayet sarhoş gibi gezen, eğlenceli bir tip. Benim boyumda ama arkadaş grubumuzun en küçüğü. Cheonsa ile iyi anlaşmasına şaşmamalı, Cheonsa her ne kadar sakin ve utangaç olsa da eğlenmeyi herkes gibi sevdiğinden Niki ile arkadaş olma şansını yakalamışken bırakmıyor.

Tek sorun, Cheonsa neden benimle Niki ile olduğu kadar yakın değil? Ona en yakın erkek abisinden sonra ben olmalıyım...

"Onu alacak param olsaydı, inan ki... Almazdım. Neden paramı peluşa harcayayım? Diğer kızlar gibi çiçek iste, kolye iste. Başka şey mi yok isteyecek?" ~Heeseung

Yüzünü bile asmadan yürümeye devam etti. "Haklısın. Gereksiz bir istek oldu. O zaman... Kendin seç. Bana sorma. Süpriz olsun."

Bu kız cidden garip... Kimse gibi değil. Ailesinden birine de çekmemiş. Hele abisine asla. İlk kez duygularım ve düşüncelerim aynı fikirde. Doğru kişi.

"Tamam... Süpriz olsun. Sen bana lego aldın, bende sana öyle küçük bir şey alırım. " o unicornu ona alacağım...

"Sonunda!" diye sevinçle haykırdı. Niki karşımızdaydı, bize doğru yürüyordu. İkisi de birbirlerini gördükleri için çok mulu olmalılar. Aman ne güzel...

Bütün gün onların gülüşmelerini dinledikten sonra, kendi evlerimize gideceğimiz vakit, Niki'yi evine gönderip, üçümüzün oturduğu bankta Cheonsa'yı yalnız bıraktım.

Uzun bir süre harçlık alamayacağım, bunun için uyarıldım annem ve babam tarafından. Bugün yanıma aldığım para biraz "harçlık" demek için bin şahit istiyordu.

Bu harçlığın neredeyse hepsini unicornlu peluşu almak için harcadıktan sonra arkamda saklamaya çalışırak Cheonsa'nın yanına gittim.

"Neyi bekliyoruz? Artık eve gitmezsek annem kızacak." dedi telaşlı bir şekilde. Neden ailesinden bu kadar korkuyordu ki?

Arkamda sakladığım peluşu ona uzattım gülerek. O da gülümseyecekti. Bu onu gülümsetmeye yeterdi.

"Ama... Ama dedin ki... Bu pahalı... Bütün paran-" ~Cheonsa

"Parasını boşver. İstemiyor musun? Belki de bunu sokaktan geçen küçük bir kıza vermeliyim." dedim onu sinir etmeye çalışarak.

Hızlıca elimdeki peluşu alıp sımsıkı sarıldı. Şu an o peluşun yerinde olmayı o kadar çok istiyorum ki...

"Teşekkür ederim! Para ile olmasa bile bir şekilde geri ödeyeceğim! Verdiğin paraya değmesini sağlayacağım!" elimi başına koyup saçlarını karıştırdım. Bunun yapılmasını sevdiğini Sunghoon'dan öğrenmiştim. Bu şekilde utanıyor, gülüyor ve hoşuna gittiği için sevinçten dört köşe oluyordu. Küçük bir kız çocuğundan farksız...

"Sadece üzülme yeter. Bu şekilde bana geri ödeyebilirsin." dedim elimi çektikten sonra.

"Yani bu biraz... Galiba para ile ödesem daha kolay olacak..." bakışlarım onu korkutmuş olacakki, bir eli hâlâ peluştayken, diğer elini sallayıp "a-ama elimden geldiğince kendi kendimi üzmeyeceğim!" dedi.

İnandım mı?

Hayır.

Ama elden bir şey gelmez...

"Umarım sen kendini üzmezken, kimse de seni üzmez. Üzelerlerse bile, seni mutlu edeceğim." dedim, gitmek için ilk adımımı atarak.

𝐎𝐧𝐞 𝐌𝐨𝐫𝐞 𝐓𝐢𝐦𝐞 - 이 희승 ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin