-Perde-

378 111 458
                                    

Bu hikayem polisiye, aşk ve dram üçlüsünden oluşuyor. Bu bir hikaye değil ; bu bir yaşantı veya da bir alıntı. Ne derseniz o.

Hazırsanız, Pınar ve Baran ' tanıma zamanı geldi. Işıklar kapatılsın, sessiz olunup birer gölgeye dönülsün.


Biz neredeydik ? Aynı sahne de yer alan başroller mi yoksa bir tiyatro oyununun herhangi bir perdesin de duran figüranlar mı ?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Biz neredeydik ? Aynı sahne de yer alan başroller mi yoksa bir tiyatro oyununun herhangi bir perdesin de duran figüranlar mı ?

Biz figüranlardık. Orada öylece duran bir kaç kısa repliği bulunan figüranlar. Olaylar , algılar ve duygular bizim etrafımız da dolanıp duruyordu. Biz ise yalnızca ayak uydurmaya çalışıp sonunun nihai sona varacağını bildiğimiz halde birbirimizi kırıp incitenlerdendik.

Biz gölgelerden ibarettik. Olaylar ve olgular yaşanır , biz çözmeye çalışır ve her seferinde kendimizi başka bir hikayede başka bir başrol de bulurduk. Amacımız buydu bizim.

50 hafta sonra ki gelecek

Başı zonkluyor, elleri ayakları tutmuyordu. Ama gözleri tüm bu yorgunluğa ve acıya inat boşaltıyorlardı içlerini. Her şey ne kadar kolay olmuştu ? Yerde yatıp kalan bir candı, bir nefesti. Nefesiydi.  Tam  yolunda gidecekken hayat, onların sonunu kendi elleriyle çizmişti.

Bir insanın yüreği en fazla ne kadar acı tadabilir veya kaldırabilir ? Ne kadar kendi karanlığında göremeyip kaybolabilir ? Tam aydınlığa kavuşacakken karanlık ne kadar peşini bırakmaz ?

 Son kez koklamıştı onu, son kez çekmişti içine kokusunu. Son kez sarıp sarmalamıştı . Perdenin onun için kapanma zamanının geldiğini hissediyormuş gibiydi o.

İki genç birbirine yaklaştı. Adam kadının yüzünü elleri arasına alarak

"Seni hep seveceğim Pınar" dedi ve kadının yüzünü okşamaya başladı. Kadınsa ne olacağını, sonlarını biliyormuş gibi

"Bende seni seviyorum Baran bende. Ama vedaları hiç sevmem. Normale dönebilir miyiz artık. "

"Hiç değişmeyeceksin değil mi ?. Hep böyle duygularından kaçan, söylemek istediklerini söyleyemeyen biri olarak kalacaksın ve ben hep bunu zamanla halletmeye çalışacağım." dedi ve adam kadından ayrılıp acılı bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirdi.

"Vedalardan hoşlanmıyorum Baran. Bana veda etme olur mu ?"

"Veda yalnızca mezarlıkta vuku bulur."

"Haklısın ve ben bu yüzden seninle veda konuşması yapmayı kabul etmiyorum."

"Pekala. Ama-"

"İçim de hafif bir korku var. Sanki senden ayrı kalacakmışım gibi. Bir endişe var ve-" adam, kadının sözlerini yarıda kesmek için ellerini kadının dudaklarına götürerek sus işareti yaptı.

"O endişe yalnızca sonunu bilmediğimiz bir tiyatro oyunun son perdesinde olduğumuz için sevgilim. Böyle şeyler söyleme. Seni seviyorum Pınar Özerk, kalbim hep seninle sende -ellerini kadınının kalbine götürerek- ait olduğu yerde kalacak. "

Adam, sözlerini tamamlar tamamlamaz kadın, kollarını adamın boynuna doladı ve adama sarıldı. Kokusunu aklına ezber etti. Aynı şeyler adam için de geçerliydi. İkisi öylece durdu bir kaç dakika. Buna her şey denilebilirdi. Bir sarılma, bir aşk itirafı, sevgi gösterisi veyahut bir veda.

Ama en uygun olanı son perdeydi. Onlar kendi adları adına yazılmış olan rolleri oynadılar. Hepsi farkına varmadan yavaş yavaş birer figürana dönüştüler. Bir tiyatro oyununun perdelerini tek tek, evrenini akışına bırakarak oynadılar ve şimdi sıra son perdede idi. Oynayıp neler olacağını göreceklerdi ...

İki genç birbirlerinden ayrıldı. 

 Oyunun yazarları onlara başka bir seçenek sunmamıştı. Yazarlara kızmak gerekliydi, akristlere veya da figüranlara değil.

Her ne yaşandıysa yaşandı .

Aradan saniyeler dakikaları kovalarken zaman akmaya devam etti ve birkaç saat geçti. Orada o depo da her ne yaşandıysa yaşandı, senaryo yerini buldu, roller oynandı.

Kaç kere bir insan saplanırdı bataklığa ? Kaç kere yaşadığı her şeye lanet ederdi ? Sebebini kendi kendine sora sora kendi benliğini yitirirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kaç kere bir insan saplanırdı bataklığa ? Kaç kere yaşadığı her şeye lanet ederdi ? Sebebini kendi kendine sora sora kendi benliğini yitirirdi.

Aradan geçen o yarım saat elli beş saniye de harabenin  ıssız, soğuk ve sessiz duvarlarını acı haykırışlar kaplamıştı. Dört bir yanlarını sarmıştı acı. Bir an dahi son bulmadı onun haykırışları. İnletti dağları, taşları ve ovaları.

"Aç gölzerini, bırakmadım seni de. Bırakamam de. Yalvarırım, yalvarırım aç gözlerini. Sensiz yaşayamam. Bizim vedamız mezarlıkta vuku bulamaz. Hayır, hayır ölmüş olamazsın sen. Yalvarırım gitme." 

...

Bu onların hikayesiydi. Bu hikaye mizansenini yapmış bir tiyatro oyunu alıntısıydı.

 Kavuşmak onlar için unutulan bir şarkının sözlerine dönüşü vermişti bir anda. Yarım kalmış bir masal, hayal edilip de yaşanamayanlar gibiydi. Hayaller, artık onların en büyük düşmanıydı.

Tiyatroda hep olduğu gibi

Sabahın son ,akşamın ilk ışıklarıyla bir elveda daha yaşanmıştı.

Sabahın son ,akşamın ilk ışıklarıyla bir elveda daha yaşanmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kalbimde açan bahar havasını size tarif edemem. Kelimeler ve anlamları yetemez duygularımı, duygularımızı tarif etmeye. Umarım sizin için de benim için de hep iyi bir yer edinecek. İnşallah ellerinize alıp, sayfalarını karıştırmak size de bana da nasip olur.

Konusu ne sizce?

Beğendiniz mi ?

En sevdiğiniz kısım ?

Bu arada kitabın tiyatro veya da sinemayla bir alakası yok, tamamen betimlemelerden adını aldı.

Diğer bölümde görüşmek üzere

kendinize iyi bakın gölgelerim...

PERDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin