1.Bölüm:Kayıp

264 95 364
                                    

Gölgelerim, hikayemiz sizlerin sayesinde kitap olabilecek. Sizleri çok seviyorum. Ciğerparelerim satırların arasında kaybolmamanız dileğiyle...

Instagram, "gayeectnkaya"

Hazırsanız eğer, yeni bölüme alayım sizleri.

Keyifli okumalar!

Nostaljik tarzda döşenmiş, zeminin ahşap olduğu, içerisinin ne çok dar ne de çok geniş olduğu havanın kapalı olmasına rağmen aydınlık mekanda oturuyordum. Sakin sessiz bir yerdi. Çapraz masamda oturan yeşil çizgili giysi giymiş olan kadına baktım, o da bana bakıyordu. Omzumu silktim onun biraz ilerisinde de Karşı masa da oturan baba ve kızına baktım. 

Ne de mutlulardı. Çocuğun kahkahalarından ziyade gözlerine baksanız bile ne kadar mutlu olduğunu görebilirdiniz. Çocuk yedi bilemedin sekiz yaşındaydı. Babası ona yemek yedirmeye çalışıyor küçük kız sırf babasının yanında biraz da olsa muzip bir tavır takınarak inat ediyor, gülümsüyor, şart koşuyordu. Babası onu alttan alarak bulduğu her fırsatta öpüyor ardından yemeğini yemesi için ikna ediyordu.

Düşünmeden edemedim, biz de böyle olabilir miydik ya da öyle miydik? O zamanlar da pek anlamasam da içimde hep bir ukte olarak  kalacağını bilemezdim.   

O da bana sarılıyor muydu böyle? Beni böyle sevebiliyor muydu? 

Gözleri ne renkti, kaşı kirpiği nasıldı? Boyu kaçtı, en sevdiği kişi kimdi? 

Yüzü nasıldı, o da beni hep özler miydi, hep bekler miydi  beni benim onu beklediğim gibi?

En zor duygulardan biri de  nedir bilir misiniz ? Yanından gideni yüreğinde öldürememek. Unutamamak, yokluğuna alışamamak. Gördüğün her yerde onu aramak, her salisede yanında istemek, içinde yarattığı boşluğu hiç dolduramamak...

Ne garip değil mi ?

Siz onu aramaya çalışırken bir labirentin ortasında dönüp dolaştığınızı fark etmek.

Bu söylediklerim herkes için geçerli. Bir baba, bir anne, bir evlat, bir eş veya da sevgili.

Hiç unutmuyorum, hiç unutamıyorum daha doğrusu.

 Zamanla iyileşirsin geçer dediler ama olmadı. Geçmedi, iyileşmedi. Hatta her geçen gün daha da derinleşti. Bunu söyleyenlerin bilmediği bir şey vardı.

 Zaman iyileştirmezdi, yalnızca alıştırırdı. Zorla alışmak zorunda kalırdı insan.

Yaşanılan mıh gibi aklımda kalan her şey bir tiyatro oyunu gibiydi. Perde de her şey sırayla dizilmiş bir senaryo gibiydi. Sahne, mekan, tiplemeler, zaman ve kurban ve köşeye saklanmış şoka uğramış bir başrol. Her şey hazırdı ve artık perdenin açılma vakti gelmişti.

3,2,1 Oyun, Perde açık, sahne bir zaman misali işlemekte.

Annesi, kızının babasına olan düşkünlüğünü bildiği için ses çıkarmıyordu. Müsaade etmişti onun geç uyumasına. Kızı elinde babasının hediye ettiği bilekliğe bakıyor, yıldızları saymaya çalışarak camın önünde onu bekliyordu.

Babasını gördü, camı açtı. 

"Baba!" tatlı ve muzip bir hınzırlıkla seslenmişti babasına .Babası kafasını yukarı kaldırdı, Pınar 'a  gülümseyerek el salladı. 

Ve tek bir ses aniden  kulaklarının en derinlerinde yer edindi. Tek bir  ses, sırtta acıyla hissedilirken kulakları sağır edebilecek derecede olan  bu ses. Mermiydi. 

Tek bir hamle, tek bir nefese, gözle görülemeyecek kadar hızlı olan mermi; bir ölüme yol açmıştı.

Ardında ;

Acılı bir eş

Yetim kalan bir çocuk

Ve tüm bu yaşanılanlara rağmen elde kalan koca bir hiç.

Siyah minibüste ki bir el , babasının sırtına  mermiyi isabet ettirmişti. Babası saniyeler içinde yere yığılıp kızıl bir boyaya batırılırken adamlar gözden çoktan kaybolmuştu. Annesinin insanın yüreğini titreten acılı haykırışları etrafa ki ölümün getirdiği sessizliğini geçmekte inat ederken küçük kız odasında ki dolaba saklanmış ellerini kulaklarına götürmüş, biraz önce gördüğü her şeyin birer kabus olmasını istiyordu.

 Babasını beklediği on dakika öncesine dönmek istiyordu.

Eline ne gelirse bazen tarak bazen ayna bazen elleri, kendine vurmaya başladı. Neresine neyle vurduğu önemsizdi. O sadece bir an evvel bu kabustan uyanmaya çalışıyordu. Hem kendisini hem de babasını uyandırmak istiyordu. 

 Ama ne olanlar bir kabustu ne de babası artık uyanabilirdi.

Sonrasında  yağmurun en hiddetli olduğu zamanda mavi ve kırmızı ışıklar gözüktü. Ardından bir siren sesi. Babasını bindirdikleri o kırmızı mavi ışıklı arabaya annesi de bindi. Küçük kızı ne zaman sonra eve gelen polis ekipleri buldu. Kızın yorgunluktan elleri kolları oldukları yere yığılmış yüzünün bazı yerlerinde ara ara fazla derin olmayan kesikler ve çiziklerle doluydu. Gözleri kızarık ve şişti.

Bir polis onu kucağına alıp sakinleştirerek sarıldı.

Gözleri dolmaya ve yanaklarından bir damla yaş süzülmeye başladı. İçli içli ağladı, sızılandı ve  bayıldı.

Babası gözlerini karanlıktan çıkaramamış, annesi başka bir şehre taşınmış sil baştan bir hayata başlamıştı.  Babasını öldüren o adamlar da  yakalanamamıştı. Kendisini bir anda soğuk, sessiz ve ıssız duvarların arasında  bulmuştu.

Artık yalnızdı, artık cesurdu, artık kaybedecek hiç bir şeyinin olmadığının farkındaydı. 

Evet, üst üste geçmişe dayalı olayları okudunuz, umarım yaşattırabilmişimdir. Kafanız biraz karışmış olabilir.

Gölgelerim, hikaye bu bölümden sonra bambaşka bir boyut ve önem kazanacak. Keza bende öyle. Yazarken gerçekten heyecanlanıp gerçekten üzülüyorum. Hissederek yazmak bu olsa gerek.

Umarım yazarken ki hisleri, hissettiklerimi size de aktarabiliyorumdur. Bu hikayeyi başlı başına yazarken hayallerim ile birleştiriyorum.

Bugünlük benden bu kadar, hepiniz kendinize bu dünya da başka bir benzeriniz olmadığı ve özel olduğunuz için iyi bakın.

Yıldızımı parlatmayı unutmayın,

Sizlere sonsuz sevgilerle...

Görüşmek üzere!


PERDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin