89 10 66
                                    

Bugün diğer günlerden farklıydı. Çünkü kendiliğimden uyanmıştım.

Yazın her sabah beni suyla uyandıran anneme karşın bugün intikam günümdü.

Kapımın arkasına geçtim ve elimdeki su şişesinin kapağını açtım. Yerime yastık koymayı ihmal etmedim tabii ki. O kadar aptal değilsin, şükür.

Annemin ayak seslerini duyunca yüzümde hınzır gülümseme ile sessizce beklemeye devam ettim. Bir kaç saniye sonra kapım açıldı.

"Eren! Hadi annecim uyan sabah oldu." Annem kapının önünde dikilmiş ben olduğunu düşündüğü yastığımdan ses gelmeyince yanına bir bardakla yaklaşmaya başlamıştı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Biz insanlar geceleri uyuyup sabahları uyanıyoruz değil mi? Kalk hadi." Tam eliyle yorganı açacaktı ki kapının arkasından çıktım ve kafasından aşağı suyu döktüm.

"Biz insanlar güzelce uyandırılmayı hakediyoruz değil mi annem? Sana da günaydın." Dedim arkasından uzanıp yanağını öperek. Yüzümde hâlâ duran hınzır gülümsememle annemin tepkisini bekliyordum. Annem arkasını döndü.

"Besle büyüt danayı şimdi tanımaz oldu anayı demiş atalarımız." Dedi.
Tavana doğru kahkaha attım. O sırada yüzüme su yedim. Hemen kafamı anneme geri indirdim.

"Ayıp oluyor ama ha." Eliyle hafifçe omzuma vurdu.

"Eşek sıpası seni! Kafamdan aşağı su dök diye mi büyüttüm ben seni?!" Kıkırdadım. Annem. Komik kadın.

"Ya ben Nazife Sultan? Ben sabahları suratıma buz gibi su dökülsün diye mi uyuyorum her akşam?" Eliyle bir daha vurdu.

"Sen akşamları yatıp uyuyor musun sanki?" Elimi kalbimin üstüne koydum ve başımı yana eğdim.

"AA! Niye öyle diyorsunuz hanımefendi? Alındım, gücendim." Annem bana garip garip baktı.

"Anlamadın tabii. Gençler anlar. Ama sen... Yaşlısın yaşlı!" Dedim sonda sırıtarak. Daha sonra bir yutkundum. Gözlerinin önünde şimşek mi çakmıştı onun? Omuzlarından tuttum ve yönünü değiştirip odamın kapısına doğru yürütmeye başladım arkasından.

"Canım annem. Yolda görsem derim maşallah kadın da kadın diye. Hiç yaşlı gibi değilsin. Hani nerede beli büküklüğün? Hani? Hani nerede bastonun? Görmüyorum ben. Yaa o kadar gençsin işte." Dedim ara ara omuzlarını patpatlayarak. Bu da benim 'R' yapış şeklimdi.

"Hadi hazırlan da ekmek almaya git." Anında durdum.

"Ben mi?" Kafasını salladı.

"Sen tabii. Senden başka biri mi var burada?"

"Öyle deme cinler her yerde olabilir anne."

"Eren! Anma şunları! Besmele çek bi'."

"Hem niye Selen gitmiyor? Evin en küçüğü o değil mi?"

"Uyuyor o." Gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Ne?! Uyuyor mu?!. Biricik oğlunu suyla uyandır ama kızın hâlâ mışıl mışıl uyusun. Nerenin adaleti bu Nazife hanım?!"

"O sizin gibi üniversiteye geçmedi Eren bey. Kız sınava hazırlanıyor, yoruluyor tüm gün; bırak uyusun işte." Kollarımı göğsümde bağladım.

"İyi öyle olsun. Hıh." Dedim ve isteksizce odama girdim. Penguen desenli pijamamı çıkarıp bir eşofman geçirdim altıma. Üstümde beyaz tişört vardı zaten. Odamdan çıkıp merdivenlerin trabzanından kayarak aşağı indim. Annem beni gördü.

"O trabzanlar seni taşımak için mi yapıldı evladım?" Bir trabzanlara bir de anneme baktım.

"Anneannemi taşıması için mi yapılacaktı? İlahi anne." Dedim elimi havada sallayarak.

Evin kapısının önüne geldim ve vestiyerin üstündeki tabaktan anahtarımla kulaklığımı aldım.
Kapıdan çıkarken kafamı içeri uzattım.

"Yanıma para almıyorum yazdırırım haberin olsun." Kapıyı kapattım ve evden çıktım. Haberini vermiş olmam iyi oldu şimdi mazallah orada borcumuz yok diye düşünürlerdi sonra evimize haciz gelirdi şu yaşımda sokaklarda kalmak istemiyordum. Aslında bizim sokaklar da temizdir ha. Gerçi ben zaten üniversite için gideceğim. Yurdunda kalırdım. Eh paçayı yine kurtardın Eren. Aferin aslan parçası.

Kulaklığı kulağıma taktım ve telefonumdan müzik aramaya başladım.
Duman-Elleri Ellerime
Telefonu cebime attım ve yürümeye başladım. Çevremdekiler hep hızlı yürüdüğümü söylerdi. Bana göre normaldi aslında. Neyse.
Ellerimi de cebime soktum. Ritme uygun kafamı sallıyordum. Saat neredeyse sekizi yirmi geçiyordu. Ama bu sahil güzel olduğu için erkenden gelip yer tutan vardı. Sokaktan öyle çok araba geçmiyor, hava öğlenin yakıcı güneşinden henüz nasibini almamış...

Köşeyi döndüm ve ilerlemeye devam ettim. şarkıyı mırıldanıyordum.
Sonra onu gördüm.

Gözleri gözlerime
Saçları saçlarıma
Karışan bir sen olsan...

Şarkı arkada devam ediyordu. Ama ben durmuştum. Merakla onu izlemeye başladım.

Çocukken Einstein Amca diye lakap taktığımız ihtiyarın benim dışımda sineklerin bile uğramadığı kitapçısına girdi. Semt efsanesi. Herkes onun dahi olduğunu ve bu yüzden delirdiğini söylerdi. Hatta eşi onu bu yüzden terketmiş. O da yalnızlıktan kitaplara sarmış. Daha fazla yalnız kalmak istemeyince kitapların içine lanetler yerleştirmiş ve oraya gelenleri ebediyen ona bağımlı hale getirmeye çalışmış diye bahsederlerdi hep. O yüzden kimse uğramazmış. Tabii nerede antin kuntin iş varsa içinde olan ben bu efsaneyi duyar duymaz oraya gitmiştim. Çocuk Eren... Hayır yani bu neyin artistliği?
Sonuç olarak o günden sonra her hafta müsait bir gün oraya uğrar kitap ödünç alırdım. Güzel alışkanlığımdı. Ee efsane sağolsun sadece kendime özel yerim de olmuş oldu.

Kız içeri girer girmez kedi ayağına dolandı. Kız gülümsedi ve eğilip onu sevmeye başladı.
Hık işini nasıl da biliyorsun oğlum.

Evet adı Hık. Çünkü bu deli amcamızın kedisini de korkunç bulurdu insanlar. Ve kara kedi olduğu için uğursuzluk getirdiğine inandıklarından ona yaklaşmazlardı. Bir kere orada sabahlarken onu karanlıkta görünce çok afedersiniz ödüm bokuma karışmıştı. Çünkü sadece gözlerini görebilmiştim. Korkudan raflardan birini üstüme düşürecektim. Hık diye gidecektim kısaca. O yüzden o günden itibaren adı Hık olmuştu. Bizim ihtiyar da ses etmemişti adını Hık koymama.

Kız Hık'ı kucağına alıp yerine götürdü ve yatırıp tekrar sevmeye başladı. Yüzümde gülümseme ile onları izliyordum. Kız kafasını kaldırınca karşı kaldırımdaki beni gördü. Beni ve yüzümdeki aptal gülümsemeyi. Beni ve dağınık saçlarımı. Gülümsememi bozmadan hafif baş selamı verdim. Bir kaç saniye hareket etmese de o da hafifçe gülümsedi. Önüme dönüp hızla yürümeye başladım.

Eve gidince anneme sıkı sıkıya sarılmam gerekiyordu çünkü o olmasaydı belki de bu güzel anıya sahip olamayacaktım. Yapılacak bir diğer şey ise bu kızın elleri ellerime, gözleri gözlerime olmalıydı.

02.17Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin