(Emily)
Ben dükkanı kilitlerken Laura günlük kazancımızı hesaplıyordu.
-Hadi gidelim.
-Hm hm.
Saat gece on biri biraz geçmişti. Sokaklarda evsizler ve alkolikler dışında kimse yoktu. Krallık sefalet içimdeydi. Ben peşimizdeki kişiye odaklanırken Laura hangi yemeyi yapacağımız hakkında konuşuyordu. Suikastçiyi çekmek için bilerek çıkmaz bir sokağa girdim.
-Emily? neden buraya-
Beklediğim gibi bizden bir- bir buçık metre uzağa çatıdan biri atladı. Siyah pelerini onu tamamen gizliyordu. Laurayı arkama aldım.
-Endişelenme, bir şekilde kurtulacağız.
Elimi eteğimin altındaki hançere atarken sırtımdan itilfiğimi hissettim.
-Burada ölmek istemiyotum! Onu al ve beni bırak!
Beni...öüne itmişti? O hızlıca kaçarken ben yerde kaldım. Laura iki yıl önce kadar tanıştığım ve ona güvenmemi sağlamış biriydi. Ve az önce beni bir Suikastçinin önüne itmişti. İç çektim ve ayağa kalktım. Hançerimi çıkartırken bıkkın bir sesle söyledim.
-Ne yapsak şimdi? Moralimde yerle bir oldu...Ben yerdeyken şansını denemeliydin.
-Seni öldüreceğimi kim söyledi Baykuş?
Sinirle hançeri sıktım ve saniyeler sonra adamı yere yatırmış, boğazına hançeri dayamaıştım.
-Kimsin ve nereden biliyorsun?
Bunu beklediği açıktı çünkü tepki vermedi.
-Bir teklif için geldim. Mümkünse boğazımda bir hançer ile değilde karşılıklı oturarak konuşmak isterim.
Ya çok iyi rol yapıyordu ya da gerçekten konuşmak için gelmişti. Üzerinden çekildiğimde ayağa kalktı.
-En ufak bir yanlış hareketinde seni öldüreceğimi söylememe gerek var mı?
-Hayır.
Etrafa bakındı.
-Burası konuşmak için pekte hoş bir yer değil, daha normal bir yere gidebilir miyiz?
-Yan sokakta yirmi dört saat açık bir lokanta var. Geceleri oldıkça kalabalık, şüphe çekmeyiz.
-Oraya gidelim.
-Pelerininin kapşonunu aç.
-Neden?
-Hem fazla şüpheli gözükürsün hem de güveneceğim kişinin yüzünü görmeyi tercih eerim.
Bir kaç saniye tereddüt etse de kabul ettiğini belli edecek şekilde başını salladı. Kapşonunu çıkarttığında tüm görüntüsünü ezberlemeye başladım. Kızıl renkli kıvırcık saçları, yeşil gözleri, yanaklarını kaplayan çilleri, bem beyaz teni ve dudağının üzerindeki küçük yarai hepsini hafızama kazıdım.
-Başka bir şartın?
-İsmin?
-Sam Loyers.
-Benimkini biliyorsun değil mi?
-Emily Gomez.
-Güzel, gidelim.
Bir iki dakika sonra lokantanın önündeydik. Sam'in koluna girdim.
-Ne yapıyorsun?
Ona döndüm ve yargılar bir ses ile sordum.
-Nasıl bir suikastçisin sen? Mekana göre nasıl kamufle olunur bilmiyor musun? İçerisi çift kaynıyor.
-Aslında bu işte o kadar iyi değilim.
-Öyle mi?
-Evet, hala eğitim görüyorum.
Gergince güldü ve ensesini kaşıdı.
-Belkide Sealand'ın Gölgesindeki en zayıf ve genç kişi ben olabilrim.
-Genç? Kaç yaşındasın?
-On dokuz.
Benden üç yaş küçüktü.
-Hm, ve benimle konuşmak için seni mi yolladılar.
-Ölümüm büyük bir kayıp değil.
Sohbet gereksiz yere samimi olmaya başladığında omuz silktim ve kapıp açtım. İçerisi bira, kusmuk ve et karışımı kokuyordu. En köşedeki masaya geçtik ve oturduk.
-Şimdi...
Etraf gürültülü olduğundan sesimi duyurmak için masaya eğildim.
-Her şeyi anlat.
-Pekala öncelikle şunu bilmelisin, ben Sealand'ın Gölgesi ekibindenim.
-Sizi duymuştum. Lideriniz hedefleri gizlice ve profesyonel bir şekilde öldürdüğü için bu ismi almış. Tabi ekibin diğer üyeleri için aynısını söyleyemem.
-Maalesef, lakin asıl konu bu değil. Senden aramıza katılmanı istiyoruz. Daha doğrusu lider istiyor.
-Size katılmak? Bunu neden yapayım?
-Fazla bilgim yok, lider bizzat seninle görüşmek istiyor.
-...Anladım.
Kısa bir süre sessizlik oldu.
-Yani gelecek misin?
-Evet, geleceğim.
-Güzel, gidelim.
-Bu gece değil, başka bir işim var.
-Başka bir iş?
Masadan kalkıp kapıya doğru adımlarken söyledim.
-İhaneti sevmem Sam, haberin olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAELAND'IN GÖLGELERİNDE
ActionO her şeyini kaybetmişti. Annesini, babasını, arkadaşlarını, yaşama sevincini, insanlara olan güvenini, umudunu. Onu ayakta tutan tek bir şey vardı. Hala ilk günkü gibi canını yakan, onu geceleri göz yaşlarına boğan olay. Bir gece ansızın öldürülen...