(Emily)
Ziyafet saat dokuzdaydı ve saat sekiz buçuktu. Üzerime kalın bir palto alarak kilisenin arkasındaki banka gittim. Rahatça banka oturup derin bir nefes aldım.
-Emily?
Nazik kadın sesine döndüm.
-Evet?
Crista yanıma yaklaştı.
-Sana eşlik edebilir miyim?
Kenara kaydım.
-Keyfine bak.
Yanıma oturdu ve uzun siyah eteğini düzeltti.
-Bu gece hava kapalı, yıldızlar gözükmüyor.
Gökyüzüne baktım.
-Hmm öyle miymiş?
-İlgini çekmiyor mu?
-Gökyüzüne baktığım an boğazıma hançer dayanması için bir şans yaratıyorum yani hayır, ilgimi çekmiyor.
-Yine de bazen evrenin sana sunduğu güzellikleri görmek için risk alman gerekir.
-Evrenin verdiği her şey senin olsun. Şahsen bana pek hoş şeyler yollamadı.
Sonraki on dakika sessiz geçti. Ne o bir şey sordu ne ben bir şey anlattım. Banktan kalktım ve gerindim.
-Ziyafete az kaldı, gitmeliyim.
Crista gülümsedi.
-İyi eğlenceler.
Hızlı adımlar ile kiliseye girip alt kata indim. Kendi odama girip kapıyı kapattım. Gardırobumdan beyaz, dar ve zarif bir elbise seçtim. Elbise V yakasından dar başlayıp dizden sonra daha serbest oluyordu. Üzerimdekileri çıkartıp elbiseyi giydim ve arkasındaki ipleri kolaylıkla bağladım. saçlarımı elbiseden kurtardıktan sonra yavaşça taradım. Saçımın sağ tarafından üzerinde vanilya çiçek, olan kıstırgaçlı bir toka taktım. Boy aynasından kendime baktıktan sonra elbisenin altına bir kaç hançer gizledim. Odadaki saat dokuza vurduğunda ben hazırdım. Kapı çaldı. Birini beklemediğimden bir hizmetçi olduğunu varsayıp kapıyı açtım.
-Evet?
Lakin yanıldım. Önümde duran Dylan gülümsedi, bir elini arkasına koydu, eğildi ve diğer elini bana uzattı.
-Ziyafette size eşlik etmekten onur duyarım hanımefendi.
Önümde eğilen Dylana baktım. Sim siyah bir takım elbise giymiş, gri saçlarını geriye yatırmış ve arka elinde beyaz bir gül tutuyordu. Kibar, romantik ve centilmen bir kişiliği vardı, benim aksime. En başta reddetmeyi düşünsem de bir gecelik kendimi şımartmakta kulağa fena gelmiyordu. Elimi unun bana uzattığı eline bıraktım.
-Neden olmasın?
Gülümsedi ve eğilmeyi kesip gülü uzattı.
-Senin için.
Gülü aldım ve cevapladım.
-Teşekkür ederim.
Yemek salonuna girdiğimizde kırk çift göz üzerimizdeydi. Bir grup suikastçinin düzenlediği bir ziyafete göre fazla şıktık lakin göze batmak pekte umurumda değildi. Kırk kişilik masanın ucundaki iki kişilik yere oturduk. Yemekler masaya getirilip kadehler şarap ile dolduğunda Dylan ayağa kalktı.
-Bu ziyafeti vermemizi sağlayan ve aramıza yeni katılan Emily için...
Elindeki kadehi havaya kaldırdı.
Kadeh kaldıralım.
Kimsenin bunu yapmaya istekli olmadığı belliydi. Yalnızca Sam masanın diğer ucundan bana beni tebrik ettiğini söyleyen bakışlarla bakıyordu. Dylanın oturacağını düşünürken tekrar etti.
-dedim ki...
Oda bir anda ağır bir atmosfer ile doldu. Herkes bunu fark etmişti, fark edilmemesi imkansız bir şeydi.
-Emily için kadeh kaldıralım.
Bir anda bütün kadehler kalkıp kutlama başladığında hatırladım. Dylan nazik, romantik ya da centilmen gözükebiliridi ama ne olursa olsun o hala bir suikastçiydi. Tehlikeli, güçlü ve oldukça iyi rol yapan bir suikastçi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAELAND'IN GÖLGELERİNDE
AçãoO her şeyini kaybetmişti. Annesini, babasını, arkadaşlarını, yaşama sevincini, insanlara olan güvenini, umudunu. Onu ayakta tutan tek bir şey vardı. Hala ilk günkü gibi canını yakan, onu geceleri göz yaşlarına boğan olay. Bir gece ansızın öldürülen...