(Emily)
Ertesi gün öğle saatlerinde dükkandaydım. Karşı komşum olan yaşlı kadın tezgahın diğer tarafından üzgünce bana bakıyordu.
-Senin adına çok üzgünüm Emily. İkiniz oldukça yakın arkadaştınız.
-Nezaketiniz için teşekkür ederim ama ben iyiyim.
-Nasıl ölmüştü?
-Şövalyelerden duyduğuma göre iki adam evine zorla girmiş, ses tellerini kesmiş ve taciz etmiş.
-Zavallı Laura, çok iyi bir kızdı.
-Evet, öyleydi.
Yaşlı kadın gittiğinde kapının önüne çıktım.
-Sam, çık.
Sokağın köşesinde Sam belirdi ve yanıma geldi.
-Ne zaman fark ettin?
-Dükkana gelir gelmez. Gidersin diye bekledim ama baya uzun zaman buradasın. Neden?
-Lider her ihtimali karşı seni takip etmemi istedi.
-Yani bana güvenmiyorsunuz.
Başını eğdi, oldukça pasif birine benziyordu.
-Kusura bakma.
-Kusura falan bakmadım çünkü doğrusu bu. rahat ol.
-Yine de...
İç çektim.
-Hadi içeri gel.
-Peki.
İçeri girdiğimde onun için arka odadan bir sandalye getirdim.
-Çay?
-Güzel olur.
Hazırda olan çayı iki fincana koyup birini Sam'e verdim.
-Teşekkür ederim.
Etrafa bakındı.
-Ne oldu?
-Diğer kız nerede?
-Laura?
-Evet.
Bir yudum çay içtim.
-Öldü.
Bir iki saniye sessizlik olduktan sonra panik ile savunmaya geçti.
-Yemin ederim ki ben öldürmedim!
-Biliyorum.
Durdu.
-Katil kim biliyor musun?
-Evet.
Fincanın içindeki kaşığı tuttum ve karıştırdım.
-Dediğim gibi, ihaneti sevmem.
-...Sen en yakın arkadaşını mı öldürdün?
İç çektim.
-Sen gerçekten acemisin. Bir suikastçi için duygular engelden başka bir şey değildir. Ayrıca hatırla beni senin önünde yem olarak attı.
-Doğru ama...zor değil miydi?
-Hayır. asla da zor olmayacak.
-Korkutucusun.
-Ne bekliyorsun ki? Başıma konulan ödülün bir sebebi var.
-Haklısın...galiba yani.
Ahşap dükkan kapısı gıcırdayarak açıldığında ikimizde döndük. Elimizdeki çayları bırakıp ayağa kalktık.
-Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim?
Adamlar birbirine baktı.
-Bize...
Adamlardan iri olan Sam'i boynundan tutup yatırırken zayıf olan bana bir bıçak doğrulttu. Galiba büyük bir tehdit olmadığıma karar vermişti.
-Para lazım. Tüm kasayı boşalt. Hemen!
Sam'e baktım. Adamın iri vücudunun altından kurtulamıyordu.
-Rezil derecede acemisin.
Bakışlarını kaçırdı.
-Özür dilerim.
-Konuşmayın ve parayı verin yoksa-
-Şu lanet çeneni kapatır mısın?! Bir şey konuşuyoruz!
Adamın bıçak olan kolunu tuttum ve ayağımı adamın arkasına atıp sırtımın üzerinden yere attım. Adam yüz üstü yere düştüğünde kollarını tuttum ve ayağım ile sırtına bastım. Adam ne yapacağımı anladığında korku dolu bir ifade ile bana baktı lakin çok geçti. Bana zevk veren iğrenç bir çıtırtı tüm odayı kapladı. Adamın iki kolu da kullanılamaz haldeydi. O yerde kıvranırken diğer adama döndüm. Nefesi kesildi ve yüzü bem beyaz oldu.
-Ben gideceğim! Yani lütfen-
Diğer adamdan aldığım bıçağı adamın boynuna fırlattım. Adam yere düştüğünde tezgahtaki makası alıp kolları kırık adamın boynuna sapladım.
-Sam, iyisin değil mi?
-Evet, teşekkürler.
-Hadi, cesetleri temizlemeliyiz.
-Peki.
Cesetleri arka odaya taşıdık ve büyük çuvallara koyduk.
-Bu gece giderken bunları atalım.
-Peki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAELAND'IN GÖLGELERİNDE
AcciónO her şeyini kaybetmişti. Annesini, babasını, arkadaşlarını, yaşama sevincini, insanlara olan güvenini, umudunu. Onu ayakta tutan tek bir şey vardı. Hala ilk günkü gibi canını yakan, onu geceleri göz yaşlarına boğan olay. Bir gece ansızın öldürülen...