(Emily)
Ertesi sabah antrenman için hazırlanmış, Sam'in kapısının önünde bekliyordum. Kapıyı ikinci kez çaldıktan kısa süre sonra yeni uyandığı dağınık saçlarından belli olan Sam kapıyı açtı.
-Emily? Saat sabahın beşi. Bir sorun mu var?
-Hayır, her şey yolunda. Antrenmana başlayacağız.
-Henüz güneş bile doğmadı.
-Ve? Bu bir engel değil. Beş dakikaya avluda ol. Geç kaldığın her dakika fazladan otuz şınav daha çekersin.
-Dur, ciddi misin?
Oradan uzaklaşırken söyledim.
-Süren başladı.
Yukarı kata çıkıp avluya ilerledim. Buz gibi hava yüzüme vurduğunda titredim. Kış ayları Saeland da oldukça sert geçiyordu. Arkamdan gelen hızlı nefesler ve hızlı adımlar ile arkamı döndüm.
-Tam zanında.
Sam yanıma geldi ve ellerini dizlerine koyup nefeslendi.
-Bu kadar erken kalkacağımızı dün gece söyleyebilirdin.
-Bu da eğitimin bir parçası.
-Bu mu? Bana ne gibi bir faydası olacak ki.
-Olaylara verdiğin tepki hızını arttıracak. Mesela burayı şövalyeler bastı ya da suikast başarısız oldu ve yakalandın, bu durumu ne kadar hızlı kavrayıp harekete geçeceksin, işte bu özelliğini geliştirecek. Her neyse, umarım uzun soluklu koşularda iyisindir.
-Evet, iyiyim.
Sesi kendinden emin çıkmıştı. Güldüm.
-Güzel.
Koşmaya başladığımız ilk otuz dakika oldukça iyi geçmişti lakin kısa süre sonra Sam'in nefesleri kesilmeye ve temposu düşmeye başlamıştı. Alay ettim.
-Sorun ne? sakın bana yorulduğunu söyleme. Koşuda iyi olduğunu söylemiştin.
zar zor cevapladı.
-Bu kadar uzun olacağını düşünmemiştim.
-O zaman bir bu kadar daha koşacağımızı söylemem seni üzer.
Yaklaşık kırk dakika sonra bahçede soluklanıyorduk.
-Saat kaç?
Kol saatini kontrol etti.
-Altıyı yirmi geçiyor.
-Kahvaltıyı hazırlamışlardır, gidelim. Daha sonra eğitim alanında devam edeceğiz.
-Peki.
Yemek salonuna girdiğimizde o kadar da dolu değildi. Sam kendisini çağıran insanlara baktı. Sertçe yutkunduğunu gördüm. Tam ne olduğunu soracakken onların yanına gitti. Önemli bir şey olmadığını düşünerek boş bir masaya oturdum. Bir kaç dakika sonra bir kadın gelip masayı doldurdu. Saat tam altı buçuk olduğunda kapı açıldı ve en önde Dylan olmak üzere tüm ekip girdi. Herkes bir yerlere otururken Dylan yanıma gelip gülümsedi.
-Katılabilir miyim?
Dudağımın kenarından akan reçeli baş parmağım ile sildim ve karşımdaki sandalyeyi elimle işaret ettim.
-Keyfine bak.
Dylan karşıma oturup tabağına bir dilim ekmek aldı ve yağ sürdü.
-Erkencisin.
-Antrenman yapıyordum.
-Sam ile mi?
-Evet.
Bir yudum portakal suyu içtim.
-Ekibe yeni katıldın biliyorum lakin bir görevin var. Ne diyorsun?
-Yalnız olabilecek miyim?
-Hayır, üç kişi olacaksınız. Sam, sen ve Rick.
Gözleri ile işaret ettiği yere baktım. Rick otuzlarının sonunda gözüken, alkolden göbeği çıkmış, kirli sakallı ve huysuz biriydi.
-Kimi öldüreceğiz?
İç cebinden bir fotoğraf çıkartıp bana verdi.
-Adı Jason North, otuz altı yaşında, kraliyet ordusunda görev yapıyor. Dün Rick'i iş üstünde yakalamış. Rick kaçmış ama yüzü görünmüş. Bu gün rapor verecek, o evden çıkmadan halletmelisiniz.
-Anladım, kahvaltıdan sonra gideceğiz.
Gülümsedi.
-Başarılar.
Kahvaltıdan sonra üç kişi ortak odada oturuyorduk.
-Plan gayet basit.
Kollarımı göğsümde kavuşturdum.
-Arka kapıdan gireceğiz ve sessizce işi bitirip çıkacağız.
Rick elindeki içki bardağını masaya vurdu.
-Neden senden emir alacakmışım?!
İç çektim. Ayağa kalkıp odadan çıkarken umursamaz bir ses ile konuştum.
-Beş dakikaya avluda buluşalım.
Kendi odama girdiğimde elimle saçlarımı karıştırdım ve sinirle nefes verdim.
-Egoist salak.
Gardırobumdan pelerinimi aldım ve üzerime geçirdim. Kılıcımı kınına koyup hançerimi kemerimin arkasına yerleştirdim. Ben odadan çıkıp avluya gittikten üç dakika sonra ikisi de geldi.
-Üç dakika geciktiniz.
Sam ensesini ovuşturdu.
-Pardon.
Rick'e baktım.
-Senin gibi zayıf bir veletten özür dilemeyeceğim.
Elim arkamdaki kılıca gittiğinde Sam bileğimi tuttu.
-Değmez, başın belaya girer.
Yumruğumu sıktım ve mırıldandım.
-Canımı sıkan birini öldüremeyeceksem neden suikastçıyım ki?
Arkamı dönüp ilerlemeye başladım.
-Geride kalmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAELAND'IN GÖLGELERİNDE
AksiO her şeyini kaybetmişti. Annesini, babasını, arkadaşlarını, yaşama sevincini, insanlara olan güvenini, umudunu. Onu ayakta tutan tek bir şey vardı. Hala ilk günkü gibi canını yakan, onu geceleri göz yaşlarına boğan olay. Bir gece ansızın öldürülen...