10.

1.4K 163 158
                                    


ben geldim naber🥺
ozlediniz mi bizi🥺🥺
benim icin iyi bir gun olmuyordu ben de hemen buraya kactim🥺
ozledim sizi🥺
neler yaptiniz ben yokken🥺

keyifli okumalar🤍

"Baby, I'm a gangster too and it takes two to tango. You don't wanna dance with me, dance with me." Elimdeki fırçayı tuvalde gezdirmeye devam ederken ayağımla tuttuğum ritimle şarkıya eşlik ediyordum. "Honey, I'm in love with you, if you don't feel the same
Boy, you don't wanna mess with me, mess with me." Paleti masadaki yerine koyup üstümdeki zaten boyalı olan tişörte işaret parmağıma bulaşan boyayı sürdüm. Üstümde kuruyabilirdi, temizlemekle uğraşamazdım. Şarkının en sevdiğim yeri geldiğinde keyifle eşlik etmeye devam ettim. "Cause I'm a jealous, jealous, jealous girl. If I can't have you baby, if I can't have you baby. Jealous, jealous, jealous girl. If I can't have you baby, no one else in this world can."

Kalın fırçayı paletin üstüne koyduğumda daha ince bir fırça alıp tuvaldeki pürüzleri düzelttim. Kendime hobi edinmek için başladığım bu işin bağımlısı olmak hoşuma gidiyordu. Sürekli bir şeyler çizmek istiyordum ve bundan keyif alıyordum. Sanat beni rahatlatıyordu.

Aniden kapım açıldığında içeri kimin geldiğini tahmin etsem de gelene baktım. Arkasından kapıyı kapattı ve sırtındaki çantayı bir yere fırlatarak kendini yatağımın üstüne bıraktı. Yüzüstü yattığı yerden kafasını bana doğru çevirdi fakat gözlerini kapattı. Çantasına bakılırsa spordan geliyordu.

"İğrenç kıyafetlerinle yatağıma uzanma." diye söylendim.

"Senin için spor salonunda duş aldım zaten." dedi hala kapalı gözlerle. Dediği şey beni gülümsetirken onu umursamadan tuvale döndüm.

"Ne çiziyorsun?" diye sordu.

"Bir göl kenarı."

"Çok klasik."

Göz devirdim ve ona döndüm. "Peki başka ne çizmemi istersin?" dedim aksi bir ses ile.

Dirseklerinden destek alarak doğruldu ve gülümseyerek "Ben?" dedi.

Yüzümü buruşturdum. "Seni mi? Sen çok mu sıradışısın?"

"Kesinlikle! Ben tanrının özenle yarattığı bir canlıyım."

Sırıttım ve belli etmeden tuvale döndüm. Haklı olduğu aşikardı, en yakın arkadaşım özenle yaratılmıştı. "Anne ve babanın genleri sağ olsun!" dedim küçümseyici konuşmayla.

"Çirkin böcek." dedi. "Ben sana, annen olmasa bir hiçsin diyor muyum?"

"Diyorsun!" dedim sahte bir sinirle. Ardından güldüm ve elimdeki fırçayı paletin üstüne attım. Şövaleyi biraz daha cam kenarına çektim kuruması için.

"Yüzün boya olmuş." dedi gülerken. Ayağa kalktım ve odadaki boy aynasına ilerledim. Haklıydı, ellerim gibi yüzüm de boya olmuştu. Bu beni garip bir şekilde tatmin ettiğinde gülümsedim ve Minho'ya döndüm. Yatakta uzanan bedenine yaklaştım. Ellerimi ona doğru tuttum. "Senin de olsun ister misin?" diye güldüm. "Uzaklaş," dedi ve kendini geriye attı. "Tek bir yerim boya olursa mahvederim seni." diye tehdit ettiğinde beni onu umursamadan uzaklaştım. Fırça ve paletlerimi topladım. Temizlemekle uğraşacak gücüm olmadığından kutularına koydum.

"Bekle burada, ben duş alayım." dedim gardırobuma ilerlerken. Bir iç çamaşırı ve üstüne giyeceğim kıyafetlerimi aldım. "Dışarı çıkalım yorgun değilsen, olur mu?" diye sordum ve cevabımı almak için ona döndüm. Kollarını başının altına yerleşmiş sırtüstü uzanırken gözleri bende geziyordu. Ona döndüğümde usulca başını salladı. Onayı aldıktan sonra gülümseyerek banyoya doğru ilerlerdim. Arkamdan kapıyı kapatıp duşa girdiğimde onun uyuyakalacağını düşünüyordum. Farklı kişiliklerimiz vardı Minho ile. Farklı hobiler ve farklı düşünceler. Fakat yaşantılarımız aynı çünkü birbirimizden ibarettik. Sanattan anlamazdı mesela Minho. Bir tabloyu incelemeyi bilmezdi. Ben ise onun gibi asla spor yapmazdım, benlik değildi. Ben dans akademisine giderken o basketbol oynuyordu. Günlerimiz farklı başlasa da gün sonunda yine birbirimizi buluyorduk. Doğduğumdan beri yanımda olmasının en büyük etkisi buydu işte. Biz Minho ile öyle uzun zamandır birlikteydik ki birbirimizden ayrı nasıl yaşanır bilmiyorduk. Birbirimizin her şeyini biliyor, her saatini birlikte yaşıyorduk.

15 dozen roses, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin