"Ne oldu diyorum, hiçbir şey olmadı diyorsun. Jinhyeong'u soruyorum onunla alakalı değil diyorsun ama ayrılmışsın. Sözde en yakın arkadaşız,""Felix," dedim bıkkın bir ses ile. "Her şeyi anlatacağım sonra, ne olur şu an sus. Öyle başım ağrıyor ki anlatamam."
Çatık kaşlarla bana bakmaya devam ediyordu. Sabah okula giderken yolda karşılaşmıştık. Ona hiç haber vermediğim için oldukça kızgındı ama elime telefon alacak aklımın bile olmadığını ona anlatamıyordum. "Başının ağrısını soruyorum zaten Hyunjin!"
Derin bir nefes verip sıkıldığımı iyice belli ettim. Gerçekten bugün tahammül sınırlarım şimdiden sınanıyordu. Sinirliydim, kırgındım, aşıktım. Bugün her duyguyu en üst seviyede hissediyordum ve üstüme gelinsin istemiyordum.
Birlikte okula girdiğimizde her zaman oturduğumuz yere ilerleyen Felix'e el salladım. Sınıfıma çıkıp gün boyu yatmak istiyordum. Minho'nun ne yüzünü görmek ne de sesini duymak istiyordum.
Onun açısından da bir şeylerin kolay olmadığını biliyordum ama neden benden hala uzak durduğunu anlamıyordum. Her şeyi birlikte aşabilecekken beni arkasında bırakmasını aşamıyordum. Sınıfıma girip çantamı astığımda selam veren birkaç arkadaşıma gülümsedim ve yerime oturdum. Koridorun cam kenarında oturduğumdan gözlerimi dışarıda gezdirdim. Onu görmek istemiyor olmama rağmen gözlerimin gezinmesi ne kadar berbat durumda olduğumu gösteriyordu.
Kimseyi göremeyince pes edip başımı sıraya koydum. Ders dinleyebileceğimi düşünmediğimden gelen öğretmeni de umursamadım. Muhtemelen yanıma gelecek ve neyim olduğunu soracaktı. Kendimi iyi hissetmediğimi söylediğimde de beni revire gönderecekti. Her zamanki kaçış taktiğime bugün oldukça ihtiyacım vardı.
"Hyunjin," Omzumdan dürtüldüğümde kafamı kaldırdım. Felix arka sırada bana bakıyordu. "Minho ile kavga mı ettiniz?"
Başımı sallayarak onayladım. İnkar etmenin bir anlamı yoktu.
Şimdi anlaşıldı der gibi baktığında yoklamayı alan öğretmene baka baka eğildi bana. "Beden dersine inmeyeceğini, sınıfta uyuyacağını söyledi."
Beden derslerine hep girerdi. O sporun her halini severdi çünkü.
"Uykulu da gözüküyordu biraz, bir bak istersen."
Felix hiçbir şey bilmeden beni yönlendirdiğinde ne cevap vereceğimi bilemedim. Gitmek istiyordum ama onun beni arkasında bırakışını unutamıyordum. O bana bir kere gelmemişken hep benim gitmem ne kadar doğruydu?
Fakat çoktan içimde bir yerlede kararı vermiştim. O istediği kadar geri adım atsın, ben ona doğru hep adım atacaktım.
Çünkü ben onsuz yapamazdım.
Elimi kaldırdım yoklama sırası bana geldiğinde.
"Çıkabilir miyim, kendimi oldukça kötü hissediyorum."
Öğretmen gözlüklerinin ardından beni süzdükten sonra sanki gerçekten kötü olduğumu anlamış gibi başıyla kapıyı işaret etti. Yerimden kalkıp kapıya doğru yürüdüm.
"Revirden izin kağıdı getir." dedi. Geç olmadan dönmemi istiyordu. "Peki öğretmenim," diyip sınıftan çıktım. Birkaç dakika olduğum yerde soluklandım. Kapısı kapalı sınıfında göz gezdirdiğimde adımlarımı kendi sınıfıma görünmeden oraya yönlendirdim.
Kapıyı açmadan önce camın önüne gelip sınıfta gezdirdim gözlerimi. Ondan başka kimse yoktu. Benim aksime dışarıyı izlemekten keyif aldığından cam kenarında oturan en yakın arkadaşım öylece masada uyukluyordu. Gerçekten iyi olmadığı düşüncesi kalbimi hızlandırdığında kapıyı yavaşça açıp içeri girdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
15 dozen roses, hyunho
Fanfikceellerimden öptü, ellerimden. avuç içlerimden öptü. unutabilir misin şimdi? ben ölsem unutmam. |250123