keyifli okumalar✨•
Kulağıma ilişen alçak müzik sesiyle gözlerimi araladım. Kendi odamda değildim fakat yabancı olduğum bir oda da değildi burası. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra tamamen ayıldım ve yattığım yerden doğruldum. Minho'nun rahat iki kişilik yatağındaydım. Üstümdeki yorganı üstümden attım ve ayağa kalktım. Aniden kalktığım için gözlerime inen karanlıktan kurtulmak için birkaç saniye olduğum yerde durdum. Telefonumu gözlerimle aradığımda komodinin üstünde buldum ve telefonu elime aldım. Yediyi yirmi beş geçiyordu. Birikmiş bildirimleri önemsemeden telefonu tekrar yatağın içine attım ve ortalıklarda görünmeyen Minho'yu bulmak için odadan çıktım. Müzik sesi aşağıdan geldiğine göre oradaydı.
Önce tuvalete girdim ve rutin işlerimi hallettim. Diş fırçalamanın eksikliğini hissedince belki de buraya diş fırçası koymam gerektiğini düşündüm. Bu düşünce beni güldürürken banyonun ışığını söndürdüm ve ayaklarımı yere sürte sürte Minho'nun yanına indim.
Tahmin ettiğim gibi mutfaktaydı ve tezgahta bir şeyler hazırlıyordu. Sırtı bana dönük olduğundan henüz beni fark etmemişti. Bir şarkı mırıldanıyordu.
"Günaydın." dedim sakince. Arkasını döndü ve kısaca gözleriyle süzdü beni. "Günaydın." diye karşılık verdi. Tekrardan önüne döndü. "Bende tam seni uyandırmaya geliyordum." Mutfak masasına yaklaştım ve bir sandalye çekip oturdum. "Ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Sandviç hazırladım." dedi.
Kahvaltı yapmaktan hoşlanmazdım. Sabah uyandığım gibi midemde bir şeyler olmasını sevmiyordum.
"Ağır bir şeyler yok içinde, miden bulanmaz."
Bunu bildiğini ve buna göre hareket edeceğini de biliyordum aslında.
"Yine de canım istemiyor Minho."
"Yemezsen başın daha çok döner Hyunjin, miden de bulanır." Yemek zorundaydım. Yemezsem zorla yedirirdi. Göz devirdim ve önüme koyduğu sandviçi kemire kemire yemeye başladım.
"Kıyafetlerini ve çantanı annen bıraktı, erken çıkmış bugün."
"Neden?" diye sordum.
Bilmediğini belli etmek için omuz silkti. Başımla onayladım onu. Sıradan sabahlarımdan farkı yoktu bu sabahın. Kulağımda Nirvana'nın sevdiğim bir şarkısı, karşımda Minho ve önümde tadına bayıldığım sandviçlerinden vardı.
"Bugün çıkışta maça kalacağım, sen dön istersen beni beklemeden." dedim.
"Ne maçı?" diye sordu.
"Basketbol işte." diye cevap verdim.
Göz devirdi. "İğrenç herifin iğrenç oynayışını görmek için vakit çürüteceksin yani?" diye sordu. İşte dün akşamki Minho yok olmuştu. Her zamanki Minho geri gelmişti. Ben de ona karşılık olarak göz devirdim. "Kötü oynasa başkan olmazdı."
"Yok, olurdu. Nasıl olsa popüler değil mi?"
"Minho," dedim elimdeki sandviçi tabağa bırakırken. "Sırf onun yüzünden takımdan ayrıldın, okçuluğa girdin. Ne bu nefretin sebebi?"
"Benim canım sıkılıyor, diyorum ki bu dönem kime gıcık olsam. Hemen birini buluyorum." dedi gülümseyerek.
"Ha ve ha." diyerek alaya aldım onu. Bu nefretlerinin sebebi neydi bilmiyordum ama iki buçuk aylık ilişkim boyunca ikisinin arasına girmekten yorulmuştum.
"Geç kalacağız Hyunjin." diyerek oyalanarak yememi eleştirdi.
"Ders dokuzda başlıyor?"
"Sen giyinene kadar dokuz olacak zaten." Göz devirdim abartılı tepkisine. Hazırlanmam bazen beş on dakika uzayınca sanki saatler geçmiş gibi davranıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
15 dozen roses, hyunho
Fiksi Penggemarellerimden öptü, ellerimden. avuç içlerimden öptü. unutabilir misin şimdi? ben ölsem unutmam. |250123