11. Bölüm

67.8K 3.6K 609
                                    

KUZEY ATASOY

On beş ay. Tam on beş uzun ay boyunca bir gölge gibi yaşamıştım. Gerçek kimliğimi kimseyle paylaşmamış, her nefesimi dikkatle kontrol ederek geçirmiştim. Terör yuvalarında varlığımı sorgulayanların şüphelerinden ustalıkla kaçmış, gözlerden ırak, görünmez biri, bir lider olmuştum. Bir emri bekliyordum. Emir gelene kadar sessiz kalmalı, ele geçireceğim önemli belgeleri toplamalıydım. İçimde kaynayan gerçeği sadece ben biliyordum.

Ama sonunda beklediğim an gelmişti. Albay’ın sert bakışları altında sorgu odasında yapayalnızdım. Her sorusu bir bıçak gibi zihnimin derinlerine iniyor, adeta savunmasız kalbimi yokluyordu. Ağzımı açıp ben askerim diyemiyordum. Kımutanımdan emir gelmeden konuşamazdım. Askeri mahkemeye dahi sevk edilsem susmam gerekiyordu. Buradaki askerin sorgulama becerisi şaşırtıcıydı; insanın en sağlam savunmalarını bile yıkabilecek kadar güçlü bir iradeye sahipti. İsminin Mehmet olduğunu duymuştum. Aslan gibiydi. Ona sadece neyi söyleyip neyi saklamam gerektiğini biliyordum.

"Rojda masum. Zorla tutuluyor." Tek söylediğim buydu.

Bu cümle sorgu odasında yankılandı, sanki zaman bir anlığına durdu. Mehmet denilen asker de şaşkınca durmuştu.  Rojda'nın yüzü gözlerimin önüne geldi. Karanlıkta, çaresizlik içinde sıkışıp kalmış bir kadın... Onu kurtarabilmek için her şeyi göze almıştım.

Onu o terör yuvasında, tozlu çadırın içinde ilk gördüğümde gözlerime inanamadım. Masumiyet ve çaresizlik yüzüne derin bir şekilde işlemişti. Dayak yemişti. Yanımdaki şerefsizlerin varlığına rağmen, onlara saldırmamak için kendimi zor tutmuştum. Her şeyimle kıza odaklanmıştım. Kız sürüsünü otlatmaya çıkmış ama bu vicdansızlar onu zorla alıkoymuşlardı. Yanakları ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, yosun yeşili gözleri acı doluydu. O an, ona derin bir merhametle baktım. Bu genç kadının kaderi böyle olmamalıydı.

"Bu kadar masum biri nasıl bu batağın içine düşer?" diye düşündüm. Çaresizliği, bana bir koruma içgüdüsü verdi. Onu gözümün önünde bir kurban olarak bırakamazdım. Her şey çok daha karışık ve tehlikeli hale gelebilirdi ama onu koruyacağıma dair içimde bir yemin ettim. Belki sevdiği vardı, belki de evliydi. Bunları bilmiyordum. Tek bildiğim onu bu cehennemden kurtarmam gerektiğiydi.

Konuştuğumuzda, sesi titrek ve kararsızdı. “Anam bekler beni,” dediğinde, o an anladım. Evli değildi. Genç, bekar bir kadındı ve belki de hayatında tek dayanağı ailesiydi. Bu bilgi planlarımın seyrini değiştirdi. Onu buradan kurtarmak için planlar yapmalıydım. Ama işler o kadar basit değildi. Şerefsizlerin gözleri üzerimizdeydi. Onu hemen alıp götürsem şüpheleri üzerime çeker, işler daha da sarpa sarabilirdi. Bu yüzden, bir beklemek zorundaydım. Ben giderken onu da götürecektim.

"Karım," dedim onlara. O anda başka bir çözüm bulamamıştım. Onu sahiplenmem, onu koruyabileceğim anlamına geliyordu. En azından şimdilik... Bu yalanla, onu kampta bir süre daha tutabilirdim. Planlarımı hazırlayana kadar ona zaman kazandırmak zorundaydım. Her ne kadar tehlikeli bir yol olsa da onu burada koruyabilmenin tek yolu buydu.

Gözlerinin derinliklerinde korku vardı, ama aynı zamanda güvenmeye çalışan bir bakış da... Ona zarar gelmemesi için elimden geleni yapacağıma söz verdim, en azından içimden. Evine, ailesine geri döneceği gün için sabırsızlanıyordum. Ama o gün gelene kadar, bu tehlikeli oyunun içinde ikimizi de hayatta tutmak zorundaydım.

Üstlerim bana "Sercan Açık" adını kullanacağımı ilk söylediğinde beynimde bir sürü soru belirmişti. Bu isim fazlasıyla tehlikeliydi. Çünkü Sercan bir hayalet gibiydi. Kimse onunla ilgili somut bir şey bilmiyordu. Ortada dolanan söylentilerden başka bir şey yoktu. Bu yüzden böyle bir isimle göreve sızmanın büyük risk taşıdığını düşünmüştüm. Ancak Yarbay Ali Demir, Sercan'ın aslında öldürüldüğünü ve bu bilginin sıkı bir gizlilikle saklandığını açıkladığında, tereddütlerim bir nebze de olsa yatıştı. Görevi kabul ettim ve Sercan'ın kimliğine bürünerek kirli dünyanın karanlıklarına daldım.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin