altıncı bölüm

116 17 2
                                    

Yatakta sadece üç saat dayanabildim. Uykuya dalamadığım için başıma vuran sarhoşluğa bir de sürekli Chanyeol'ün bana düzenbaz iması yapmasını kafamda evirip çevirmem eklenince iyice keyfim kaçmıştı. Başımı yasladığım yastığın içinde çiviler varmış da birisi elleriyle kafamı yastığa bastırıp onları kafama sokuyormuş gibi hissediyordum.

Üzerimi açtım ve ayağa kalktım. Kattaki banyoya girip on dakika suyun altında durdum. Beni kendime getirmedi ama üzerimdeki kötü kokudan kurtulmamı sağladı.

Kafamı başka bir şeyle meşgul etmek istediğim için çantamın içinden bilgisayarımı ve gerekli birkaç ekipmanı da alıp yavaşça aşağı indim. Umarım Chanyeol bir anda koltuktan kalkıp dışarı çıkmış ve kaybolmuştur diye dua ederek hızlıca dış kapıya yürüdüm. Koltukta arkası dönük olduğu için ne ben onun yüzünü ne de o benimkini görmüştü. Kendimi şanslı saydım.

Bahçedeki masaya geçip bilgisayarımı koydum ve sandalyeye oturup sırtımı yasladım. Beyaza boyanmış tahta sandalyenin şerit şeklindeki sırt detayı sırtıma battığı için bir bacağımı kendime doğru çektim ve kolumu dolayıp çenemi de dizime yasladım. Bu hareket yüzünden öne doğru eğilmiş olmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldım. Kulaklık takmak istiyordum ama denizin dalgalarının sesi o kadar güzel geliyordu ki karşı koyamadım.

Telefonumdaki fotoğrafları bilgisayarıma atıp onları editlemeye başladım. Her baktığımda aklıma dün Chanyeol'le aramızda geçen konuşma geldiği için elimi fareden çektim ve yüzümü avuçlarım içine aldım. Çektiğim dertler bitmek bilmiyordu ve ben artık çıldıracak gibiydim.

Devam etmem gerektiğini kendime söyleyip ellerimi yüzümden çektim ve fotoğraflara birkaç aydınlatma, renk efekti ve küçük dekoratif süsler eklemeye başladım. Yoğunlaşabilirsem bir sorun kalmayacaktı. Yoğunlaşabilirsem hepsi geçecekti.

"Ne yapıyorsun? Saat 7'ye geliyor." Chanyeol'ün sesini duymak tüm odağımı bozdu. Bir an sanki suç işliyormuşum gibi fareyi bırakıp yan tarafa doğru döndüm ve kapıda dikilen bedene baktım. Bu adam hiç uyumak bilmez miydi ya?

"Bir şey yaptığım yok, çalışıyorum. Git uyu sen." Çok da umrumda değildi ne yapacağı. Sadece gözümün önünden gitsin istiyordum. Tam onu aklımdan çıkarınca karşıma çıkmasın istiyordum.

"Farenin ve klavyenin sesinden uyuyamıyorum," dediğinde öfkeyle bilgisayarın ekranını indirdim ve kapattım.

"Umrumda değil Chanyeol. Peşimden gelmeyi sen istedin. Şimdi ister arabada ister koltukta istersen de git evin çatısında uyu," yüksek çıkan sesimle birlikte ona çattığımda birkaç kere gözlerini kırparak bana bakmaya devam etti. Anlamaya çalışıyor gibiydi. Henüz ayılmadığı ortadaydı.

"Sen en iyisi gidip biraz yüz Chanyeol, ayılıp kendine geldikten sonra buraya dön. Yiwoo'nun kimseyi böyle görmesini istemiyorum."

Dediklerime karşı çıkmak zorundaymış gibi "Sarhoş değilim, kendime geldim," dediğinde elimi kaldırıp gitmesini işaret ettim ve önüme dönüp bilgisayarın ekranını geri kaldırdım.

"Ayıksan git otur içeride ne yapayım yani?" Kendi kendime söylenerek kulaklıklarımı çıkardım ve kulaklarıma taktım. Bilgisayar ekranı ve kulağımdaki ses dışında hiçbir şeye odaklanmadım.

Ta ki ufaklık yanıma gelip uykulu haliyle kucağıma çıkana kadar. "Babasının bir tanesi, üşürsün ama böyle." Sandalyenin ucuna nereden geldiğini bilmediğim bir şal asılmıştı. Onu alıp Yiwoo'nun omuzlarına sardım ve başını göğsüme doğru yaslayıp sıkıca sarıldım ona.

"Dün gece seni çok özledim biliyor musun yiwoo, keşke uyanık olsa da öpsem dedim!" Onun bu uykulu hallerini görmek keyfimi yerine getirmeye yetmişti. Küçüklüğünden beri yiwoo'nun en çok şımardığı zaman sabahlar oluyordu. Evli olduğumuz dönemde hemen bizim yatağımıza geliyor ve ikimizin arasına girip öpücük yağmuruna tutuluyordu. Onun kahkahalarını özlemiştim. Şimdi ne kadar tek başıma öpsem de bir aile olduğumuz zamanlardaki gibi gülmüyordu.

freefall | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin