5. Bölüm

833 88 42
                                    

Harry çantasını sırtına taktı, her şeyi o çantadaydı. Sihirli sihirsiz pek çok değerli eşyası. Telefonuna bakıp onu koltuğa attı. "El veda, teknolojik hayat." dedi neredeyse mutlulukla. Eski hayatına dönmesine çok çok az kalmıştı. Gerçi kocaman ekranlı televizyonları, tüplü olmayan bilgisayar monitörlerini ve teknolijik çağın getirdiği bazı başka ayrıcalıkları özlemeyeceğini söyleyemezdi. Ama hey! Eve dönüyordu, Hermione'sine, Sirius'a, Remus'a ve kaybettiği diğer insanlara. Bir kaç parça yapay zeka kimin umurundaydı?

Bu hayatında elde ettiği bir kaç şey değişmeyecekti, çantasında duran ve güçlükle elde ettiği herşey onunla beraber geliyordu. Ejderhaların efendisi olmaya devam edecekti, Ölüm'ün efendisi olmaya da devam edecekti. Dumbledore'un üzerine uyguladığı büyüler de geri gelmeyecekti. Gücünde herhangi azalma olmayacaktı.

Ölüm, salonun ortasında duruyordu. "Usta, seni uyarmam gerekiyor. Eğer bir hata yaparsan, örnek vermem gerekirse birisine çok güvenip ölümsüz yaparsan ve hak etmediğini anlarsan, o zaman geri dönüş olmaz. Bu hayatına geri gelemeyeceksin. Tekrar on yaşına dönmen çok tehlikeli, her şeyi çok dikkatli yapman gerekecek. Tekarlıyorum, bu karardan dönüş yok, on yaşında ki cılız ve çelimsiz vücuduna döneceksin ve tekrar bu hale gelmek için çok beklemen gerek-"

"Ölüm."

"Usta?"

"Anladım."

"Öyle umuyorum."

Harry göz devirip gözlükerini burnunun üstüne itti. "Hadi bakalım." dedi derin nefes alarak. "Yolla beni."

...

"Harry! Harry dedim! Uyan, kalk hadi!"

"Aman Tanrım!"

Harry hemen yattığı yerde doğruldu. Her ne kadar karanlıktan göremiyor olsa da nerede olduğunu çok çok iyi biliyordu. Privet Drive dört numaranın içinde ki merdivenlerin hemen altında ki ufak ve rutubetli dolabın tam içindeydi. Eski odası yani...

"Harry dedim!"

Harry'nin karanlıktan görünmeyen suratını şeytani bir sırıtış kapladı ve emekleme pozisyonunda dolaptan çıkıp ayaklandı. Hala sırtında olan ve artık ona kocaman gelen çantasını çıkarıp dolaba koydu. "Tanrım, ne kadar kısayım!" tekrar spora başlaması şart olmuştu. Bu çelimsiz vücutta savunmasızdı.

Salona girdi. Petunia Teyze elinde bir tabak pastırmalı yumurtayla masaya ilerliyordu ki Harry'nin girişini fark etti. "Sonunda!" dedi yumurtayı masaya bırakarak. "Git de portakal suyunu getir." diye ters ters emir vermeye başladı.

Harry bu günü hatırlıyordu. Petunia Teyze en yeni elbisesini giymişti bu sabah, ilk ve son giyişiydi. Portakal suyunun olduğu sürahinin ağırlığı küçük kollarının taşıyamayacağı kadar ağır olduğundan onu düşürmüştü. İçinde ki sıvı da doğrudan yeni elbisenin üzerine. Sonuçta elbise çöp olmuştu ve Harry iyi bir dayak yemişti.

"Çocuk!"

Harry hemen salonun öbür tarafından seslenen eniştesine baktı. Domuzu ne kadar andırdığını unutmuştu. Koltukta oturmuş, elinde gazete, kös kös oturuyordu.

"Teyzenin dediğini duymadın mı?" diye ters ters sordu.

Harry kaşlarını çattı. Küçük yumruklarını sıkıp eniştesine doğru yavaşça yürüdü. "Sen! Seni iğrenç, pislik Muggle!" diye tısladı.

Petunia Teyze'nin dili turulmuştu. Muggle kelimesinin ne anlama geldiğini biliyordu, kız kardeşinden duymuştu. Büyücülerin normal insanlara taktıkları isim buydu. Muggle.

"S-sen o kelimeyi nereden duydun, çocuk!?" diye kekeledi. Çocuk gerçekleri öğrenmiş olamazdı. Evden bile çıkmamıştı.

Harry teyzesine bakmadı bile, "Benden daha ne kadar gizleyecektiniz, aptallar? Ne sandınız, soyumu, gücümü, ait olduğum dünyayı, büyücüleri hiç bir zaman öğrenemeyeceğimi mi? Büyücülerden sonsuza dek habersiz kalacağımı mı? Kendi gücümü keşfedemem mi sandınız! Ah, kullanmayınca körelir mi sandınız yoksa, sizi ahmaklar!"

"Nasıl-?"

"Annemle babam trafik kazasında ölmedi, beni Voldemort'a karşı korumaya çalışırken öldüler, yalan söylediniz! Babam sarhoşken araba kullanmıyordu, annem saf bir kadın değildi, onlar sizin asla olamayacağınız kadar onurlu ve iyi insanlardı." Harry aniden Petunia'ya döndü. "Sen!" diye kadının üzerine yürüdü. "Annemi hep kıskandın, Dumbledore'a seni de okula alsın diye mektup bile yazdın ama ihtiyar reddedince tüm büyücülerden nefret etmeye karar verdin." Tekrar eniştesine döndü. "Ve sen, kendini bir şey sanan domuzun teki olduğunu biliyorsun! Oğlunuzu da kendinize benzettiniz ve şimdi dersinizi alma vaktiniz geldi."

Harry elini kaldırdı. Avucunda yanan bir ateş vardı. Kolunu hafifçe geriye çekip birden ileriye itti ve avucunda ki ateş salonun orta sehpasını yakmaya başladı.

Petunia Teyze gördüğü şey karşısında çığlığı bastı. Vernon Enişte koltukta havaya zıpladı ve yüzü mosmor oldu. Nefes alamıyormuş gibi duruyorlardı.

Harry durmadı, ikinci bir ateş topunu Petunia Teyze'nin pek kıymetli perdelerine yolladı. Sonra birden hüzünle gözlerini doldurdu ve ona acı çektirmekten hiç bıkmayan akrabalarına baktı. "Ah, Petunia Teyze, Vernon Enişte. Ölecek olmanız bana acı ver- ya da dur ya, yalana gerek yok. Ölümünüzden çok zevk alacağım. Büyücüler, sizin gibi kendini bilmezlere hadlerini bildirecek."

Petunia çoktan yayılmaya başlamış alevin dumanından öksürdü ve, "B-bizi öldürürsen seni o- o Azkaban denilen yere atarlar!" diye kekeledi.

Harry sadistçe güldü. "Ah, ben mi? Öldürmek mi? Ben saf bir ucubeyim, teyze. Ocağı açık unuttuğun için yangın çıktı, hatırladın mı? Sen de bu aralar her şeyi unutuyorsun. Bana gerçekleri anlatmak gibi mesela. Ama merak etme, en azından Dudley'nin yaşamasına izin vereceğim."

Dudley'nin sesi üst kattan duyuldu bu sırada. "Anne? Bu koku da ne?"

Harry sırıttı, "Ne derler bilirsiniz; iti an, çomağı hazırla."

Dudley merdivenleri ve holü geçip salona geldiğinde domuz gibi viyakladı. "Anne! Baba!"

Petunia ve Vernon sarılmış her yanı saran ateşten kaçınmaya çalışıyordu. Kadın göz yaşları içinde, "Dudley! Çık evden! Kaç!" diye cikledi. Vernon, "Kaç, Dudley!" diye destekledi.

Harry gözlerini çoktan yaşlarla doldurmuştu. "Dudley, gidelim! Yoksa biz de yanacağız!" dedi ağlayarak. Dursley çifti eğer az önce ki çocuğu görmemiş olsalar Harry'nin üzüntüsüne inanırlardı. Böyle inandırıcı rol yapan görmemişlerdi.

Harry, ağlayan Dudley ile evden çıktı. Tabii çıkmadan küçük dolaba koyduğu çantasını da küçültüp cebine atmıştı. Arrık sırtına takamayacağı kadar büyük ve ağır geliyordu. Herkes sokağa dökülmüştü ve göz yaşlarıyla yanan evi izleyen iki çocuğu teselli ediyorlardı. Harry bu noktada Dumbledore'un hamlesi ne olur diye düşünüyordu ama çok geçmeden anladı. Ajan kofti Mrs Figg iki çocuğun yanında bitmişti.

"Ne- ne oluyor, ev- Dursley'ler-"

Harry kekeleyen kadına yaşlı gözlerini çevirdi. "Teyzem..." dedi çatallı bir sesle. "O-ocağı açık unutmuş... Biz-biz canımızı zor kurtardık..." diye hıçkırarak açıkladı. Aklından plan yapıyordu. İntikam işi hallolmuştu. Şimdi sırada dünyanın kralı olmak vardı. "Kolayı gitti, zoru kaldı..." diye içinden geçirdi. Dumbledore'un işini bitirmeden rahata ermeyecekti, ve tabii büyücülerin hak ettiği değeri görmesini sağlamak da vardı...

...

Neredeyse bölüm atmayı unutacaktım😩

İyi bayramlar bu arada❤️

Harry Potter "İkinci Şans"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin