12. Bölüm

614 80 6
                                    

Harry, yapılacaklar listesinden bir maddeyi silmek için şatonun yolunu tutmuştu. Aklıysa Beatrice'le çok meşguldü. Kız kardeşinin uyku problemi onu endişelendirecek bir boyuta ulaşmaya başlamıştı. Bir gece önce kendi yüznü tırnaklamış ve kanamıştı, dün geceyse büyüsü odasında bulunan camlardan birini patlatmıştı. Uykusunda kendisine zarar veriyordu, kendisiyle kalmayıp çevresine de veriyorudu ve Harry'nin resmen eli kolu bağlıydı.

Şu sıralar Remus bir iş bulma çabaları yüzünden evde olmuyordu, Harry'de işlerini daha rahat halledebiliyordu. Evden çıktıktan sonra diken üstünde olmuyordu en azından.

Remus fazlasıyla ilgili bir evebeyindi, evhamlıydı, üstelik sürekli olumsuzluklara iyi tarafından bakmak gibi bir huyu vardı. Ama yine de, Harry onu suçlayamazdı. Eğer Remus gibi iyi kalpli ve saf bir adam her şeye kötü yanından baksa, delirirdi herhalde. Tüm dostları gitmişti, yaapyalnızdı. Birisi ihanet etmiş, üçü ihanet eden kişi yüzünden ölmüştü -yani Remus öyle sanıyordu. Ama bir şekilde, hayatına devam etmek zorunda olduğunun farkına varıp toparlanmayı başarmıştı sonuçta. Bu da onu iyi kalpli, saf, olumlu ve güçlü birisi yapıyordu.

Oysa Harry onun kadar güçlü ve olumlu olamamıştı. Onun gibi temiz ve iyi kalpli kalmayı da başaramamıştı. Hermione öldükten hemen sonra dört kişiyi öldürmüş, tüm sorunlarından kaçmak için Britanya'yı terk etmişti. Orada burada dolaşıp durmuştu. Duygularına sırtını dönüp yasını toprağa gömmüştü. Sanki beyninde bir tuşa basmıştı ve bütün duygularını kapatıvermişti.

Ama ne zaman Beatrice'i görse, tüm o olumsuz duyguları kapatmış olmanın yükü omuzlarından kalkıyordu. Tıpkı kız kardeşinin şatodan fırlayıp kollarına atladığı şu saniyelerde olduğu gibi.

"Harry!"

Harry kollarında ki kardeşine bakıp gülümsedi ve ona bir öpücük verdi. "Benim küçük belam!" Birden Beatrice'i kaldırıp omuzlarına bindirdi ve ellerinden tuttu. Peggy kapıda bekliyordu. İki kardeş kapıdan geçerken hafifçe eğilip selam vermeyi ihmal etmedi.

"Kahvaltını yaptın mı bakalım?"

"Yaptım,"

"Dişler?"

"Fırçalandı!

"Pekii, o halde şimdi ödülünü verebilirim..." dedi Harry uzata uzata. Yüzü aydınlanan kızı omuzlarından kollarına tekrar indirip bir kolunu dizlerinin, diğer kolunu sırtının altına koydu.

Beatrice merakla ödülün ne olduğu hakkında düşünüyor ve beklentiyle ağabeyine bakıyordu.

Harry, "Bu gün, anne babamızla tanışacaksın."

...

Dumbledore, ellerini masasının üzerinde birleştirmişti. Yüzünde dümdüz bir ifade vardı. Dışarıdan bakan birisi ne düşündüğünü anlayamaz, ve ne kadar kötü bir insan olduğunu fark edemezdi. Ama öyleydi işte, dünyada görüp görebileceğiniz en kötü insanlardandı. Amaçları için yapamayacağı şey yoktu, gerekirse can alır gerekirse can verirdi. Ve hep bahanesi hazırdı, sorsanız yaptığı her şey 'çoğunluğun iyiliği için'di. Tam karşısında durmuş onu dikkatle süzmekte olan adama bakarken kendisi kadar iyi bir zihnefendara baktığını bilerek zihin duvarlarını kaldırdı. Planlarını öğrenmesini isteyeceği son kişi Severus'du. Çünkü Severus Snape kindar bir insandı.

Snape bir kez daha reddedilen Savunma dersi profesörlüğü başvurusu için gelmemişti. Aklının bir köşesinde duran ve canını sıkan bu konuyla ilgili konuşmayı çok istese de alacağı cevabın son on yılda olduğundan daha farklı olacağına inanmıyordu. Bu yüzden derin bir nefes alıp cümlelerini kafasında hazırladı. Bu günün tartışma konusu Harry Potter ile ilgiliydi.

"Seni dinliyorum, Severus?" dedi Dumbledore adamın aaldığı nefesten sonunda şikayetini dile getireceğini anlayarak.

Severus her zamanki soğuk bakışlarından ödün vermeden konuştu. "Çocuk bu yıl okula geliyor."

"Evet," Dumbledore yanıtladı. "On bir yaşına gelen ve Britanya'da yaşayan her genç büyücü gibi o da Hogwart'a başlıyor. Takdir edersin ki ders alıp büyü hakkında bilgi edinmek onun hakkı."

"Babasına benziyordu, şimdi de banzediğine hiç şüphe yok."

"Önce onu bir gör, belki de annesine çekti."

"Potter'ın kusursuz bir kopyası, hem görünüş, hem de davranış olarak."

Dumbledore kaşlarını kaldırdı, "Demek onu gördün? Peki ne zaman?"

Snape burnunu kırıştırdı. "O kurtadamla beraber Diagon Yolu'ndaydı."

Dumbledore sabırla başını salladı. "Uzaktan gördüğün ve tanımadığın birisi için böyle yorum yapma, Severus. Bana sorarsan Harry gerçekten iyi bir çocuk. James'in kusursuz kopyası olduğu doğru, ama okuma ilgisini annesinden aldığı kesin. Bir büyücü olduğunu öğrenir öğrenmez kendisi ve büyücülük tarihi ile ilgili kitaplar alıp okumuş. Remus'la da konuştum, daha şimdiden ders kitaplarını okuyup okula gelmeden kendi kendine bir şeyler öğrenmeye meraklı. İnan bana, ilk dersinizden sonra çocuk hakkında ki fikrin değişecek."

Severus'un bu konuda pek ümidi yoktu. Omuz silkti. "Göreceğiz bakalım..."

...

Harry hayatı boyunca hiç bu kadar heyecanlı hissetmemişti. Dünyanın en büyük ejderiyle dövüşürken, Voldemort'un karşısında Expelliarmus yaparken ve hatta öldürüleceği yere doğru kendi özgür iradesiyle yürürken bile. İçinde ki heyecan terlemesine, midesinin düğümlenip ağzının kurumasına sebep olmuştu. Elleri titremesin diye onları yumruk yapmıştı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Duruşunu düzeltti. Beatrice hemen sağında durmuş heyecanda yerinde duramıyor, arada ellerini birbirine vurarak zıplıyordu. Uzun siyah saçlarını koyu yeşil, kurdeleli bir tokayla yarım at kuyruğu yapmıştı. Harry'nin daha önce aldığı, siyah, dökümlü bir cüppeyi giymişti. Nereye gideceklerini öğrenmesiyle süslenmek için odaya koşması bir olmuştu zaten.

Harry sağ elini kardeşine uzattı. Beatrice ağabeyinin elini tuttu. İkiside hayatlarında ilk defase anne babalarını somut birer varlık olarak göreceklerdi, ilk defa tam manasıyla onlara dokunacak, sarılacak, hasret gidereceklerdi.

"Ölüm," diye seslendi Harry. Heybetli yaratık şatonun arka bahçesinde belirdiğinde etrafın hafifçe soğuyup rüzgarın iki kardeşin saçlarını uçurduğu gözden kaçamayacak kadar dikkat çekiciydi. Ölüm hafifçe eyilip derin bir sesle, "Usta," diyerek efendisini selamladı. Harry, "Biz hazırız, gidebiliriz." dedi.

Ölüm pelerinini kaldırdı. İki kardeşe yaklaşıp onları pelerinin içine aldı. Bir an için her yer karanlıktı, sonra Potter kardeşler sanki bir anahtar kullanmış gibi göbek deliklerinden çekildiklerini hisssettiler. Bir an sonra buz gibi bir yerdeydiler . Harry tereddüt etmeden açtı gözlerini. Simsiyah bir gök yüzü karşıladı onu. Etrafta küller uçuşuyordu. Etraf insanın içinin buz kesmesine yetecek kadar soğuktu. Harry kardeşinin ona sokulduğunu hissetti.

"Üşüyorum, Harry..." diye titrek bir sesle konuştu Beatrice. Harry kolunu ona dolayıp ısınmasını sağlamaya çalıştı. "Sorun yok,"

Ölüm artık onlarla birlikte değildi ama Harry nedense endişelenmedi. Hayatında ilk kez hissettiği bir duygu onun endişesinin önüne geçmişti. Hayatında ilk kez, evdeymiş gibi hissediyordu. İlk kez evde olmanın verdiği güveni hissediyordu.

Arkalarından bir hıçkırık duydular. Harry ne göreceğinden emindi, yavaşça arkasını döndü, gözlerine batan yaşlar ve boğazındaki düğüm onu rahatsız ediyordu ama görüş açısına giren iki insan tüm bunları unutmasına yol açtı.

Lily göz yaşlarına boğulmuş halde kocasının koluna sarılmıştı. Oğluna ve kızına bakıp burukça gülümsedi. "Hoş geldiniz..."

...

Cumartesiye girmeden bölüm yayınlamayı başardım <3

Harry Potter &quot;İkinci Şans&quot;Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin