Perestiş: Delicesine sevmek.
𖤋𖤋
Acı eğer bir bedene bürünseydi kadın olurdu. Zengin oğlan, statü farkı olmadan istediği kişiyi sevebilirken zengin kız dengiyle birlikte olmaya zorlanıyordu. İmer'in gitmesine engel olamamıştık, maalesef güç ensesi kalıngillerdeydi ve ailesinin zorlamalarına karşı elimizden bir şey gelmemişti. Sadece birkaç kurşunla, insan hayatlara değer vermeyen taşlaşmış yürekler, gözlerini kapatmadan Katherina'yı öldürürken bize kalan; yatak odamızda ve karanlığın altında, artık akmayan yaşların acıttığı gözlerimizi boşluğa dikerek hayatı sorgulamak oluyordu.
Yatağımda dizlerimi kendime çekmiş, çenemi dizlerime yaslamış, ellerimi de çenem ile dizim arasında yumuşatıcı görevi üstlendirmiştim. Saat gece yarısını geçeli çok oluyordu ama uyumamıştım, ay ışığının aydınlattığı kadarıyla yetinip perdesini örtmediğim penceremden şehrin ışıklarını izliyordum. Gözlüklerim olmadan yakını görmek imkansızdı benim için ama uzağı, netliği az da olsa görebiliyordum. Göklere kadar uzanan apartman veya binaların dairelerine ışıklar, yıldızları yeryüzüne indirmişler gibi görünüyordu. Nokta şeklinde, büyük bir ovaya yayılmış gibi.
Ben de apartmanların nokta gibi görünen o nokta ışıklardan biriydim, daha doğrusu şuan evimin ışıklarını açmayıp karanlık altında oturduğum için o karanlıkta varlığı belli olmayan kesimde sayılırdım. Nokta gibi görünen apartman ışıkları gerçek evlerin uzaktan görünen yanılsamasından ibaretti, kim bilir kaçının içinde benim şimdi olduğum gibi ölüsünü içine gömen gençler ve kim bilir kaçının içinde aylar önce olduğum gibi mutlu olup da değerini bilmeyenler oturuyordu.
Tek gerçeğin ölüm olduğunu söyleyen atalarımıza bir yerden sonra hak vermeye başlamıştım ancak ufak değişikliklerle kendime uyarlamıştım bu varsayımı. Onlar, değer verilmeyen hayatların boşa harcayıp da ölümle tanışınca bu sözleri sarf etmiş olmalılardı. Tek gerçeğin kör oluşumuz olduğunu düşünüyordum ben, geçip giden saniyeleri tutamıyoruz ve sonsuz yaşama sahipmişiz gibi bunu görmezden gelerek yaşıyoruz.
Akmayan göz yaşları gözleri boğar, fazla akan göz yaşı kuraklığı getirir. Katherina'ya cenaze düzenlenmediğinde ve cansız bedeninin, kimsesizler mezarlığında dahi ona yer ayıracak kadar değere sahip olmadığında boğulmuştum ben. Gözyaşlarım içime aktı, Tunga'nın haykırışları arasında ağlayacak gücü kendimde bulamamıştım. Kendi gözyaşlarımı da Tunga'ya teslim etmiştim o anda, yaşı bitmesin gözleri çaresiz kalmasın. Eğer acı yeterince büyükse insanlar ağlarken bir isyan salar gökyüzüne doğru, bizim isyanımız haykırışlarımızla gökyüzüne ulaştı ve doğa bize asıl cevabı, fırtınaya dönük yağmurlu havayla karşılık verdi. Bütün şehir inledi ama kimsenin umurunda olmadı. Sonra eve döndüm, bu sefer kuraklığı yaşadım, kurudum, çöl oldum. Durmadan ağlayınca gözyaşları sel oluyormuş, kriz gibiydi çünkü ağlamamı durduramadığımın bilincine vardığında zihnimin gücü, göz selini dindirmeye yetmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gittikçe Yükselen Haller İçindeyim •Tamamlandı
Ficción GeneralDevrimin, avare zihinleri uyandırmaktı Devrimim, güzelliğin oldu Ah Roza'm, güzelliğin sonum oldu