Şişeyi kafama diktim ve kalemi elimde döndürmeye çalıştım. Kağıda yazacak bir şey bulana kadar kendimi içmeyle oyaladım, şişenin dibini görmeme az kalmıştı ama ben hala bulamadım. Hayatın cevabına ulaşmak ne kadar zorsa benim için, beyaz kağıda yazmak da o kadar zordu o an.
Etrafta göz gezdirdim, biraz deniz manzarasını izledim, içmeye gelen insanları inceledim, sahilin kumuyla oynadım.. Yazacak bir şey bulana kadar oyaladım kendimi. Gözlerim baktı oyalanmak için o sıralarda aklım kağıttaydı. Hala yazıp da kirletmediğim beyaz kağıdın temiz yüzeyini nasıl karalayabilir diye düşünüyordum.
Katherina ve İmer, şişelerini bitirip kağıtlarını içine attı. Şişelerini denize atmak için ayaklandılar kızlar ancak hafif sarhoş oldukları için sendelemişlerdi. İçkiye dayanıklı olan Hima zımba gibiydi ve kızlar başlarına bela olmasın diye, içkisiyle kağıdını kapıp peşlerine takılmıştı. Kızlar başlarına bela almayacak kadar güçlülerdi, Hima onları kollamak için gitmişti ama onların belası asıl oydu.
Onlar iskeleye gitti, içmeye gelen çoğu kişi dağıldı ve mekanda tek tük kişi kaldık, ben hala yazacak bir şey bulamadım. En sonunda pes edip hep yazdığım şeyi yazmaya kalkıştığımda gözüme çarpan şey durdurdu beni. Roza, Kaptan Morganın kulübesinin önünde, bar sandalyesinin üzerinde oturuyordu. Önünde kağıdı etrafından sökülmüş içki şişesi, kaldıramadığı bir derdi varmış gibi başını eline yaslamış denizi izliyordu.
Neden yanımıza gelmediğini, ne zamandır burada olduğunu bilmiyordum, onu nasıl fark etmediğimizi de anlamamıştım. Üzerinde kot şort ve beyaz tişört vardı, gecenin bu soğuğunda nasıl üşümediğini merak ettim. Kafasında, tanınmak istemiyormuş gibi siyah bir şapka vardı, bu gizlenme nedenini öğrenmek istedim. Denizi izleyen siyah gözlerindeki yorgunluğu, onu içmeye getiren sebebi, yüzü eline yaslı dalgın bakışlarının nedenini merak ettim. Kaldıramadığı bir derdi varmış gibi omuzlarını neyin çöktürdüğünü bilmek istedim.
Kağıdı ve kalemi alıp yanına gittim, spor ayakkabılarımın içi kum dolmuştu ama umursamayacak kadar çakırkeyiftim. Hemen yanındaki bar sandalyesine oturdum, başını bana çevirdiğinde şaşırmış durmuyordu.
"Haberleri gördün mü?" diye sordu gülerek, yüzünde sarhoşluğun getirdiği aptal bir gülümseme vardı. "Seçim geldi diye götünü yırtmaya başladı herkes."
Sarhoşken bile düşündüğü ilk şey siyasetti. Onunla siyaset konuşmak istemiyordum, çiçeklerden, böceklerden bahsedelim, biraz şiir söyleyelim, derdimiz tasamız yokmuş gibi muhabbet edelim istiyordum. Bazen siyasetten daha değer verdiği bir şey var mı diye merak ederken buluyordum kendimi. Acaba benden daha mı çok değer veriyordu siyasete?
Neyse ki aklımdan geçeni dilime dökecek kadar sarhoş olmamıştım henüz. Onu bozmadım ve onun anladığı dilden, siyasetten devam ettirdim konuşmamızı. "Gerçekten mültecileri sınır dışı mı edecekler?"
"Katherina için üzgünüm. Sadece mültecileri sınır dışı etmekle durmayacaklar, siyasi düşüncesi kendilerinki ile örtüşmeyeni hapse atacaklar, sıkı yönetim ilan edecekler. Çoğu kitaba, yazara yasak gelecek."
Roza, anlamadığım bir dilde konuşuyormuş gibi hissediyordum. Birşeyler söylüyor ama siyasetle uzaktan yakından ilgim olmadığı için dediği çoğu şeyi anlamıyordum. "Bunun için mi geldin Kaptan Morgan'a?"
Siyaset biliyordu, belki bütün bir ülkeyi yönetecek bilgiye sahip değildi ama ne yapılması konusunda fikirlere sahipti. Neyin nasıl yapılması gerektiğini anlıyor, yapması gerekeni yapmayan devlet adamlarını görüyor ve tek başına bir şey yapamayacağının farkındalığıyla eli kolu bağlı dertleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gittikçe Yükselen Haller İçindeyim •Tamamlandı
Ficción GeneralDevrimin, avare zihinleri uyandırmaktı Devrimim, güzelliğin oldu Ah Roza'm, güzelliğin sonum oldu