(Sırat: Yol)
Başının hemen altında, göğsünün hizasındaydım. Kokusu burnuma dolarken ağlamalarımın arasından, neden istediğimi bile bilmediğim bir soru yönelttim "Bana...sarılır mısın?"
Tereddütle sorduğum soruma şaşırmış gibi duraksadı bir an. Sonr...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Şey...kapıyla olan münasebetini bozmak istemezdim ama artık içeri mi gelsen Fatma?"
Hemen arkamdan gelen alaylı sesle irkilip dakikalardır açık olan kapıya yaslanarak beklediğimi fark ettim ve aceleci hareketlerle çelik kapıyı kapattım.
Benim ona bakmamı bekleyen Nisa'yı utançtan dolayı görmezden gelip ilerledim. Resmen kocamın ardından hayran hayran yoluna baktığımı görmüştü... Arkamdan usul usul gelen kadını umursamamaya çalışarak mutfağa gittim ve normal davranmaya çalışarak kahve fincanlarını çıkardım.
"Kahve içiyorsun değil mi? Sıcak sıcak iyi gelir." diye sordum.
Sessizce onu onaylamıştım. Aslında kol askım işimi engellemiyordu. Zaten bu hafta içinde ondan da dikişlerimden de kurtulacaktım. Yaralarım düğün gününe kadar da tamamiyle iyileşirdi.
Normal bir konuşma olduğu için mutlu olmuştum ki ardından başka bir cümle ekleyince şaşırmadım "Yalnız sen bence soğuk bir şeyler iç. Hararete iyi gelir." dedi kıs kıs gülerken.
"Nisaa!" diye uyardım. Sesim öfkeli gibi çıksa da ikimiz de aslında öyle olmadığımı, bunun sadece utancımı gizlemek için kullandığım bir maske olduğunu biliyorduk.
Beni umursamadan konuşmaya devam etti "Nee? Ben seni düşünüyorum." dedi sahte ilgisiyle "Ya da git bir abdest al sen en iyisi..." diye devam etti elini sallayarak "...Anca o söndürür yanağındaki kırmızılık-"
"Ya Nisa!" Annemlerin duyacak olmasını umursamadan bu kez daha yüksek sesle uyarmıştım ve sonunda işe yaramış gibi duruyordu. Geniş gülümsemesiyle gözlerini kırpıştırarak bana masum bakışlar atarken, benim sert ifademden ötürü kahkahasını tuttuğuna emindim.
Ama bir süre sonra kedi gibi bakışlarına daha fazla dayanamamış ve onun gibi gülmeye başlamıştım. Deliydi resmen deli! Benim delim...
***
Beyaz, saflık ve masumiyeti simgeleyen bir renkti. Peki ya...peki ya yerinde duramayacağın kadar büyük bir sevinç dürtüsünü de simgeler miydi? Hiç şüphesiz ki öyle olmalıydı! Çünkü üzerimdeki gelinlik beni tam olarak böyle hissettiriyordu.
Etrafımda dönüp aynadaki son halime hayretle baktım. Bu ben miydim? Buna inanamayan sadece ben değildim belli ki. Çünkü az evvel yanıma gelen Nisa bir süre bir şey söyleyemeden ağzı açık halde bana bakakalmış ve sonra gerçekliğimi sorgular gibi yaklaşıp beni evirip çevirerek incelemişti.