Aklımdan Geçenler

250 20 2
                                    

Aslına bakarsanız benim hikayem nerede ve ne zaman başladı emin değilim. Belki babamı kaybedince veya annem onu affedince yada babam ikinci kez gidince. Dedim ya emin değilim. Ancak emin olduğum şeylerden birisi insanları ve hayatı sevmediğim.

Yok, be isyankar falan değilim. Tam tersine yeryüzünden, gökyüzüne, çiçeği böceği, kuşu yani tüm bitkiler ve hayvanlar alemini seviyorum. Çünkü hayvanlar ikiyüzlü değil yada bitkiler. En akıllı mahlukuz diye geçiniyoruz ama boşuna. Mesela bir bitkiye sevgi verin, onunla konuşun o bitkide size en kısa zamanda çiçeğini ya da meyvesini verir. Kısacası size mutluluk ve huzur verir. Evet, bir çiçekle konuşup onda huzur bulacak kadar kaçık, deli, manyak ve yalnızım. Yalnızlık aslında koca bir seçim benim için. Doğru yalnızlığı ben seçmiştim. Memnundum bundan 'acaba bu da bana kazık atar mı?' diye düşünmüyorum ya da benden ayrılır mı sevgilim diye her an endişe içinde beklemiyorum. Belki çok hata yapıyorum ama ben buyum.

İyi birimiydim bilmiyorum ama dünyadaki kötülükleri, sokaktaki aç çocukları ve savaşlarda kurban edilen masum bebekleri gördükçe ve elimden bir şey gelmeyince dünyada iyi kalmak ya da iyi olmaya çalışmak için sebeplerimde kalmamıştı.

Bazen o kadar aç hissediyordu ki ruhum sokaktaki çocuklara imreniyordum. Evet, ruhum açtı; sevgiye, güvene kısacası bir adama, bir babaya açtım. Size şu kadarını söyleyeyim o adam toprağın altında olsa bu kadar koymazdı. Ne zor bir bilseniz babanızın dokunacak kadar yanınızda yakınınızda olup ama size toprağın altındaymışçasına uzak olması.

Neyse kapatalım bu konuyu. Evet, içimde hala umut, vicdan, sevgi ve neşe var ancak toplum içinde bunların ortaya çıkmasını sevmiyorum. Onlara zırhlar giydiriyor en ücra köşelerde saklıyorum. İşte bu benim seçimim değildi. Bu seçimi yapmaya beni insanlar zorladı. Bence insanların hiç biri vicdanı veya sevgiyi hak etmiyor. Hak eden ise ölüyor bu hayatta. Ben ise ölmemek için çırpınıp duruyorum. Ölmemek için diğer insanlara benzemek zorundayım ve bunu istemiyorum. Arada maskeler takıyorum kabul ama genellikle ya gülüyor ya da umursamıyorum. "Beni değiştiremeyeceksin hayat, benliğimi yok edemeyeceksin. Öyle ya da böyle benliğimi koruyacağım." Deyip kendimle verdiğim kavgaya bir ara verdim ve elmamdan bir ısırık daha aldım.

Yeni düşüncelere daldım. Shakespeare'i düşünüyordum. 'Olmak ya da olamamak.' Daha doğrusu Hamlet'i. Hayatta kalmak için büründüğü deli ruhu. Bence Hamlet deli ruha bürünmüştü ölmemek için çabalayan birçok insan gibi. Onlara deli diyoruz ama onları bizim delirttiğimizden hiç bahsetmiyoruz.

Bu düşüncelerden sıyırıp aldı bana dokunan bir el. Kafamı kaldırdım Betül'dü bu.


-Abla yine annemden habersiz buraya mı geldin. Kaç kere söyleyeceğim izin al çık, haber ve çık. Neden anlamıyorsun?

- Geç bunları Betül söyle ne söyleyeceksen!

-Annem seni çağırıyor. Uyarmadı deme çok kızdı yine. Alttan al biraz.Lütfen!

-Of tamam Betül.

Ben önde Betül arkada evin yolunu tuttuk.Tam anahtarımı çıkarıp kapıyı açacaktım ki bir ses beni durdurdu.

-Sakin ol şampiyon.Ne o yine Zeynep Sultan'la arenaya mı çıkılacak?Bu kez dava ne peki.

Dolunay'dı bu. Betül benden önce davrandı cevap vermek için.

-Yine evden habersiz çıkmış sevgili ablam ve annem yine küplere bindi. Her zamanki dava yani değişen bir şey yok Dolu.

Bana cevap hakkı doğmuştu ki kapı açıldı.Annem sert bir tavır ve bakışla karşıladı bizi.Bunu gören Dolunay gözlerini devirdi ve bize el sallayıp gitti.

Evde yine her zamanki gibi kıyamet koptu.Onu yani annemi anlamıyordum, onunda beni anladığını düşünmüyordum.Ve tüm bu olanlar beni daha da çok hayattan soğutuyordu. Belkide yaptığım ve yapacağım ne varsa bunları hayatımı mahvedenlere ödetmek için yapıyordum. Kim bilir...



SİYAHA İNAT[beklemede]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin