" Bu Şehir ,Bu Sokaklar...
Benim bir paragrafı anımsatan hayatımda noktanın pek yeri yoktur. Cümlelerim hep sonunda ya bir soru işareti, bir virgül veyahut bir ünlem cümlesinin kucağında bulur kendini. Fakat hiç bilmem bir cümlemin dahi anlaşıldığını. Esir insanlar özellikle de " kendine sıkışıp kurtulmayı beceremeyen" zavallı varlıklar beni anlamayı körelmeye yüz tutmuş akıllarından dahi geçiremediler. Ben kendimi sevgi yoluna feda etmişken, aklım hep bütün canlıların mutluluğu fikrindeyken bile bana nefreti layık gördüler. Duygu dolu ve yeterince soru işaretiyle süslü cümlelerim hep "-Yoksa sen, sana acımamı mı istiyorsun ?" duvarına tosladı. Oysa ki kendilerinin acınacak halleri benim merhamet duygularımı okşadıgı halde ben bu cahilliklerini, düşünmekten aciz oluşlarını dile bile getirmedim.
Günü gelir cümlelerim sonunda noktaya da kavuşur. Ve bu bana cümlelerimin olgunluğunu, fikirlerimin meyve verdiğini bildirir. Belki birkaç fikrim ölür, birkaç insan benim sevgi sınırlarımın dışına kaçabilir ama ben sadece sevgiyi haketmeyen birkaç esir varlıktan kurtulmuş olurum. Demek istiyorum ki bu paragrafta birgün, bir nokta da yerini bulacak. Asıl nokta tutmayan kavram ise fikirlerimdir. Asıl sevgim fikirlerimedir. Ben aslında sadece fikirlerime bir basamağım. Ben insanları unuturum; gücüm yetmediginde vazgeçme yolunu adımlarım. Ama fikirlerim benim, sevgimin, insanlığın üstündedir. Ben bütün canlıları seviyorsam bu benim gücüm değil fikirlerimin bana emridir. Fikirlerim çay kadar, mavi kadar, denizin kokusu kadar sarmıştır beni.
Bir paragrafın son cümlesi hiçbir zaman zavallı esir varlıkları anlatmaz. Ve benim paragrafımın romantizmden, papatyalardan, bir bardak çaydan ve tek başına bir sevda olan denizden bahsederken bitmesini istiyorum. Sevmekten bahseden bir insandan başka ne beklerdiniz ki ?
-Ağyar- "Dalya elinde ki kitabı yerine bıraktı... Bugün ve dün olanları düşündü. Yiğit bir anda ne kadar da değişmişti. Bambaşka Yiğit ,bambaşka aşk demekti... Hele bu evde olan şeyler... Tarifi yoktu. Bu evi çok sevmişti Dalya.
Hem atmosferi öylesine değişikti ki... Daha önce görmediği kitaplar, buradaki eşyalar , bu bahçe... Hepsi ama hepsi Yiğit'in geçmişi idi. Ve Dalya geçmişteki Yiğit'i deli gibi merak ediyordu...#
"Kızımı getir bana!" diye haykırdı Zeynep Hanım. 2 gündür yoktu... Nerde ne yapıyordu kim bilir. Betül annesini sakinleştirmek istercesine sarıldı ona. Babası geri çekildi.
"Dalya senin olduğu kadar benimde kızım. Kendine gel artık... " dedi sadece. Herkes merak içinde idi. Dolunay, Betül, Buğlem, Sevgi Hanım, Nazlı Hanım...
1 Hafta sonra
"Bana hala kızgın mısın?" dedi Gece.
"Ablam bir haftadır ortada yok ve en son seninle konuşmuş Gece ve sen bana, bize yalan söyledin. Eğer Dalya şu an kötü bir durumda ise bunun sorumluları içindesin..." dedi Betül ve Emincan'ın yanına gitti.
"İyi misin Betül ? Ne dedi sana Gece? Morelini mi bozdu ?"
"İyiyim. Bir sakin olur musun.Emincan. Hala ona kızgın olup olmadığımı sordu?"
"Peki hala kızgın mısın ?"
"Hayır. Ama o bunu bilmiyor. Suçu yok sende biliyorsun. O Dalya'yı tanımıyor bizim kadar yalnız kalmak iyi gelir ona diye düşünmüş. Bunun içinde bize yalan söylemiş... Ama..." dedi sustu Betül...
" Dalya'yı en son ben gördüm. Peki ya Dalya Gece'yi aramayıp ortadan öyle kaybolmuş olsaydı bu kez de ben mi suçlu olacaktım..."
"Hayır tabi ki..."
"Peki bu konuda Gece'yi suçlamak ne derece doğru..."
" Kafa mı karıştırıyorsun... Sus lütfen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHA İNAT[beklemede]
Teen Fictionİntikamı iliklerinize kadar hissederken bir anda dünyanız değişse siz ne yapardınız?