"Alo Kuzey uyuyor muydun?"
"Hayır güzelim mesajıma cevap vermeyince uyuyamadım. İyi misin? Bir sorun mu var?" Diye sordu Kuzey. Bu saate kadar beni mi beklemişti gerçekten?
"Kusura bakma, acil bir görev çıktı. Ben operasyona gidiyorum. Hakkını helal et" dedim kısık bir ses tonuyla.
"Sen bugün eve hiç gitmedin değil mi? Görev bekliyordun ve söylemedin" diyen Kuzey'e cevap vermeden dinlemeye devam ettim.
"Hakkım helal olsun sevgilim," cevap alamadığında konuşmaya devam etti. "Kendine çok dikkat et. Ben şimdi karagaha geliyorum hemen. Ne zaman yola çıkacaksınız? Tüm timin geldi mi?" Diye hızlı hızlı sorularını sıraladı Kuzey. Arka fonda hışırtı sesleri geliyordu sanırım üzerini giyiniyordu.
"Kuzey tek çıkıyorum, timim olmayacak. Büyük bir şey değil. İnşallah uzun sürmeyecek. Hemen çıkıyorum. Merak etme beni, sen de kendine çok dikkat et"
"Allah'ıma emanetsin" dedi, bir süre durdu ve o cümleyi söyledi.
"Gökçen, seni seviyorum"
Kuzey böyle yapmamalıydı. Şu an sert olmam gerekiyordu. Bu görev çok önemliydi. Bastırmaya çalıştığım duygularımın şu an ortaya çıkması için uygun bir zaman değildi. Henüz kimseye, ona bile itiraf edemesem Dr ben de onu seviyordum. Bu duygularımın başka bir açıklaması olamazdı. Kuzey'le güzel bir geleceğim olması için bana kafayı takan o Gri'yi de yakalamam gerekiyordu.
"Kuzey" dedim ve sustum. İkimizde konuşmadan nefes seslerimizi dinliyorduk. Etrafımı kontrol ettim ve fısıldayarak ekledim.
"Sen de Allah'a emanetsin. Hoşçakal" dedim ve telefonu anında kapattım. Annemi de öncesinde aramıştım. Tuba'ya o söylerdi zaten. Başka kimseye haber vermeden telefonumu komple kapattım ve dolabıma koyup kilitledim. Hızla mühimmat odasına ilerledim.
Mühimmat odasına geldiğimde Tuba'nın timinin hazırlandığını gördüm. Buraya yabancıydılar belki ancak nöbetçi bir askerim yardımıyla hazırlanıyorlardı. Kamuflajlarını giyinmişler, yüzlerini boyamışlar, silahlarını alıyorlardı. Ben içeriye girince, hepsi 'hazır ol'da beklemeye başladı. "Rahat" dedim ve yüzüm ile sımsıkı topladığım saç diplerime siyah boya sürmeye başladım. Gözlerime yine kahverengi lensimi takmıştım. Yüzümü de atkı ile saracaktım.
"Komutanım görev hakkında bilgilendirilmedik. Ne zaman bilgi vereceksiniz?" Diye sordu teğmen Onur.
"Helikopterde açıklayacağım. Yolumuz uzun, vaktimiz dar." Dedim nöbetçi askeri gözlerimle takip ederken. Aslında operasyon için sınır ötesine geçecektik. Tim bu bilgiyi de helikopterde öğrenecekti. "Az önce dosyalarınıza baktım fakat sizi tanımıyorum. Neler yapabileceğinizi bilmiyorum. Ancak komutanınız Tuba'yı çok iyi tanırım. Siz de onun timine dahil olduğunuza göre çok yetenekli olmalısınız. Emirlerimden dışarıya çıkmazsanız bu sizin için çok iyi olur. Zira komutanınıza, sizi sağ salim teslim etmek benim boynumun borcu" dedim. Alparslan kaşlarını çatmış yüzümü dikkatle inceliyordu. Aslında beni ilk gördüğü andan beri bana bakışları çok tuhaftı. O bana bakarken sanki bir tanıdığına bakıyormuş gibi hissetmiştim. Dilinin ucunda bir soru vardı ancak soramıyor gibi duruyordu. Tüm yüzümü şaşkınca inceliyordu. Şu anda da aynı şekilde incelemekle meşguldü fakat bakışları rahatsız edici değil merak uyandırıcıydı. Eh, soy ismi yüzünden aynı tedirginliği ben de yaşamıştım. Başka bir vakitte onunla konuşacağa benziyorduk.
"Komutanım haddimi aşmazsam bir soru soracağım?" Dedi Alparslan.
"Sor ama cevap alabilecek misin ona karar vereceğiz" dedim sertçe. Bu tepkimle derin bir nefes alıp tekrar beni ilgiyle süzdüğünü görüp ben de kaşlarımı çattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK (Düzenlenecek)
ActionÜsteğmen GÖKÇEN TOPRAK, Çok zor şartlara karşı vermiş olduğu mücadelede hayatı yenmiş bir kadın... Bu buruk kadının aile sıcaklığını bulma yolunda karşısına çıkan; ihanet, yalanlar, bedeller ve sırlar ile mutluluk, eğlence ve aşk'ı bulma hikayesine...