Multimedya: Ozbi - Geceyi anlatmış...
MUTLU SON
Yazar'ın anlatımıyla
Kızın düşüşünün ardından kendini aşağıya atmaya çalışmıştı genç oğlan. Zar zor durdurmuşlardı. Ardından aklını başına almış, ve koşarak kafenin kapısına ilerlemişti.
Ezginin ailesi Yiğit'i görür görmez annesi başta olmak üzere korkuyla peşine takılmışlardı.
Ambulansı aramış, gelene kadar sevgilisinin başında ne yapacabileceğini sorgulayıp durmuştu.
Ambulans geldiğinde kızı gözlerinin önünde sedyeye bindirmişlerdi. Her yeri kan içindeydi. Kim bilir canı ne kadar acıyordu..? Saçlarına kadar sıçramıştı kanlar. Alnı kan içinde kalmıştı. Kolları kırılmıştı, bacakları da öyle. Sağlam kemiği kalmamıştı. Elleriyle boğazını çekiştirip, nefes almaya zorluyordu kendisini.
"Geçecek," Dedi ambulansın kapıları kapanmadan hemen önce. "Seni kaybedemem. Seni kaybetmem demek, kendimi kaybetmem demek, Ezgi. Benim değil, kendin için yaşa! Sen konservatuvara gireceksin, hayatını kuracaksın, söz veriyorum bunu yapacaksın, sevgilim!"
Yüzüne kapanan ambulans kapısının ardından koşarak bir araca atlamış, soluğu hastanede almıştı, ameliyathanenin önünde, korkuyla bekliyordu şuan.
Annesi bir köşede ağlıyor, babasıysa polisler tarafından götürülecekken zar zor gelmeyi başarmıştı. Birbirlerine girmişlerdi annesiyle babası, polis ayırmış, adamı da buradan götürmüştü.
2 saat. Ne oluyor olabilirdi 2 saattir içeride olmalarını gerektirecek kadar, Tanrı aşkına!
Yiğit korkuyla kapıya bakarken, kapının açılmasıyla yerinden fırlamıştı. Doktora doğru uçarcasına gitmişti. Korkuyordu, duyacağı her şeyden korkuyordu. "O iyi mi?"
"Sakin olun, beyfendi," Dedi adam. Elindeki eldivenler, yüzündeki bone ve maske'yi çıkarırken. "Hanımefendi gayet iyi. Neredeyse kemiklerinin birçoğu kırık, bir süre misafirimiz olacak diyebiliriz yani. Şimdilik iyi. Geçmiş olsun."
Doktor giderken Yiğit derin bir nefes alabilmişti, saatler sonra...
Annesi korkuyla Yiğit'e bakıyordu. Yamuk yumuk İngilizcesiyle cümleyi toparlamaya çalıştı. "She's alive! (O yaşıyor!)
Kadın sevinç gözyaşlarına boğulup, sevinç nidaları atarken Yiğit cümleyi doğru kurduğunu anlamıştı, İngilizceyle pek iyi bir arası olduğu söylenebilecek bir şey değildi.
Bir süre beklediler. Tekrar ameliyathane'nin kapısı açıldı, üç görevli ve bir sedye çıktı içeriden.
Yiğit gözlerini sedyeye çevirdiğinde zar zor açılan o turkuaz gözleri gördü. Ayağa fırladı. Gerçekten de yaşıyordu... "O nerede?" Diye mırıldandı Ezgi ağzının içinde zar zor. "Beni ona götürün!" Diye bağırmıştı. "Bana ihtiyacı vardır onun şimdi, bensiz ne yapar?"
"Ezgi..?" Dedi. Hayır, ağlayamazdı! "Buradayım, sadece sakin ol, lütfen."
Sedye asansöre bindiğinde, Ezgi'yi uyutmaları gerektiğini söylemişlerdi. Yiğit, annesine yukarı çıkmaları gerektiğini anlatmış, zar zor da olsa bunu başarmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coraline (Tamamlandı)
Novela Juvenil! KÜFÜR İÇEREBİLİR ! 🩰 053*******: Coraline 053*******: Adın bu. Öyle değil mi? Coraline: Hayır, benim adım Ezgi. Sanırım yanlış numara. 053*******: Yanlış numara olamaz, eminim. Adın Ezgi, peki bundan emin misin? Coraline: Evet. 053*******: Demek...