||↬ Anaa Tır

154 20 12
                                    

Hoseok'un ağzından;

"Alo. Neredesin Hoseok?"
Telefonu açar açmaz konuya giren Yoongiyle göz devirmeden edemedim, partinin kalabalık ve sesli ortamından çıkıp bahçeye çıktım.

"Sevgilim dedim ya arkadaşımın doğum günü"
Bir süre sessizlik oldu, huzursuzdu, anlayabiliyorum.
"Ama geç oldu"

Telefonu kulağımdan çekip saate baktım. 23.32'yi daha saat, parti başlayalı 7, ben buraya geleli 3 dakika oluyordu.
Derin bir nefes alıp Tanrıdan sabır diledim.
"Yoongi, sana benimle gelmeni söylemiştim."
Sustu.
"Daha yeni başladı alkollü parti"
Ah evet, parti iki kısımdan oluyordu, benim katıldığım kısımsa alkollü olan.

"Hoseok gel işte, telefondan kutlarsın"
"Yoongi arkadaşımın doğum günü! Hem...Markus yanımda korkma.
Çok kırgındım ona benimle gelmediği için, oysa neler neler hayal etmiştim, onun için süslenmiştim.

"Biliyorum! Neden o yani başka kimse mi yok!"
Çünkü sen kıskan ve bir dahakine benimle gel diye!
Sustum yine de, bıkmış bir nefes verdim.
"Gelseydin Yoongi, sevgilim olarak sen gelseydin, ama doğru. Bugün sikik bir basketbol maçı var değil mi? Çok üzgünüm!"
Haksızdı, sustu.
"Çok içme"

Cidden...bu kadar mı Yoongi?

Sinirle telefonu kapatıp geri girdim partinin yapıldığı malikaneye.

Cidden...özür dileseydin en azından!
Sinirle bir masaya ilerleyip dikledim elimdeki bardağı.

"Hoseok! Gelmişsin!"
Neşeyle seslenen Dori'ye döndüm.

Bu şerefsiz neden piç Yoongiye benziyor.
Orospu çocuğu Yoongi.

"Tabii ki geldim! Kaç olmuştun, 52 mi?"
Güldü ve koluma vurdu.
"Hey! Daha 32 yim!"
Gülmekle yetindim.

Onunla muhabbet ederken neredeyse 6 bardak içmiştim, hafif çakır keyif oluyordum, o yüzden unutmadan hediyesini verdim.

Seokjin'in en büyük fanıydı, eminim hediyeme bayılacaktır.

O teşekkür ederek masadan uzaklaştıktan sonra kızılcık şerbetim Markus geldi.
"Bu dansı bana lütfeder misiniz bayım?"

Sarhoş bir şekilde güldüm.
"I-ıh, sevgilim kızıyor, biraz kıskançta"
Çıkarken suratıma bile bakmayan sevgilim...

Yine bozuldu moralim, içkiyi çalkalayıp dudaklarıma götürürken onunda çakır keyif olmaya başladığını fark ettim.

Bu işin ucu boklu değnek olacak gibi ama...hadi bakalım.

"Neden mutsuzsun?"
Tutamadım bir an kendimi, hıçkıra hıçkıra ağlarken art arda içmeye başladım.

"Onu arkadaşlarımla tanıştıracaktım, deli gibi içecek ve günün sonunda sevişecektik! AMA İT HERİF BASKETBOL'U TERCİH ETTİ! Ben onun için özenle süslendim ama o suratıma bile bakmadı!"

Sessiz kaldı, sessizce içtik bir süre, kaç bardak içtiğimi sayamıyorum bile.

"Gidelim"
Onu dinleyip kalktım masadan, sarsak sarsak arabaya ilerledik, o şoför koltuğuna, be yanına oturdum.

Sarhoştu, arabayı kullanması ne kadar mantıklıydı? Hiçbir fikrim yok.

Telefonu çıkarıp kamerayı açtım, dağılan saçlarımı yüzümden çekip arabada bulduğum tokayla toplamaya çalışırken asfalt boş yola çıkmıştık, Markusun o sakin sesini duydum.

"Seni ve sevgini asla hak etmedi"
Duymazdan geldim, benden hoşlandığını zaten biliyorum, sarhoşuz, saçmalıyor.

"Ama ben...her zaman yanındaydım Hoseok! BEN YANINDAYDIM! SEN ONUNLA ÇIKARKEN, ÖPÜŞÜR VE SEVİŞİRKEN BİLE BEN DAHA ÇOK SEVDİM SENİ!"
Hızını arttırması, yola bakmaması şuan kafamın alabileceği şeyler değildi, görmezden gelmeye devam etmeyi düşünüyorum.

"Neden, neden bana da ona baktığın o gözlerle bakmıyorsun?"
Çenemi tutup tamamen ona çevirdi yüzümü, bir anda suratıma yaklaşınca anlık bir hareketle ittim.

Kafam yerinde değil...yemin ederim değil.

Olsaydı Markusun direksiyona tutunarak doğrulmaya çalıştığı için arabanın yolunun değiştiğini, son hız tıra gittiğimizi fark etmez miydim?

Ama bazı şeyler için çok geçtir, sarhoşluğumun etkisiyle bulanık gördüğüm gözlerimi kıstım, ağzımdan gevşekçe çıkan cümleyi devam bile ettiremedim.

"Tır..."

Alone with me ↬SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin