"Mümkünatı yok. Böyle bir şeye izin veremeyiz."
"Ama bu gerekli!"
"Nerede görülmüş bir delinin, engelli birine bakıcılık ettiği?"
"Bu onun gelişimi için önemli bayım."
"Katiyen olmaz."
"En azından bi' sorsanız?"
Adam derin bir iç çekmiş ve inatla ikna etmeye çabalayan hemşireye dönmüştü. O da isterdi ama bu riskliydi. Hem... bunu kim kabul ederdi ki?
"Pekala, deneyeceğime emin olabilirsiniz."
"Aman Tanrı'm! Gerçekten mi?"
"Evet, elbette."
Hemşire sonunda gün boyu ilgilendiği çocuğun kendini geri kazanmasına ait bir adım atabilme ihtimaline erişmiş olmasının sevincini yaşıyorken sadece bu sevincinin hüsranla sonuçlanmamasını diliyordu.
Önünden geçtiği beyaz odaya bakarken dudaklarını dişlemiş ve girip haber vermekle vermemek arasında kalmıştı. Anlar mıydı ki? İster miydi ki? Olmazsa bu iş fazla mı umutlanmış olurdu?
Kafasındaki düşüncelerin ağızlarını sımsıkı bağlarken beyazlarla bezenmiş odaya girmişti bile. Girdiğinde karşılaştığı manzara farklıydı bu sefer. Yerinde duramayan çocuk nasıl olmuşsa yerde bağdaş kurmuş ve gözleri kapalı bir şekilde kafasını beyaz süngerle kaplı duvara yaslamıştı.
"Soul?" diye seslenmişti adam kısık sesle.
Odanın içine giren kişinin varlığını çoktan fark etmiş olan Soul, adamın seslenmesiyle birden gözlerini açmış ve adama sorarcasına bakmıştı, pek konuşmazdı zaten. Garip bir haberin geldiğini hissetmiş gibi sakinleşmişti.
"Yanına bir arkadaş ister misin?"
"Yeterince arkadaşım var benim, kör müsün?"
Soul'un dedikleriyle hemşirenin kafası karışmıştı ama sonra ne demek istediğini anlamıştı. Kendisinin göremediği fakat onun çevresinde bulunan bir sürü ruh vardı sonuçta.
"Yani aralarına bir kişi daha eklemek istemez misin?"
Soul gülmüştü sadece, cevap vermek istememişti çünkü zaten arkadaşlarının yeterli olduğunu söylemişti.
Hemşire ne yapacağını bilemez haliyle odadan aceleyle çıkmıştı. Soul'un sevinmemiş olması, adamın içindeki umut tohumlarını çürütürken Soul'un fikrini değiştirmesini diledi.
Ertesi hafta hemşire, hiç beklemediği bir haberle uyanmıştı. Sonunda ikna olmuş biri bulunmuştu birkaç hastane araması sonucunda.
Soul ise çoktan hemşireyle arasındaki konuşmayı kafasından atmış sessizliğin tadını çıkarmak yerine kendi kendine ses yapıyordu. Dağınık zihnini ertelemeyi böylece başarıyordu.
Hemşire, aldığı telefonla hızlıca hastanenin çıkışına, kapının önünde gördüğü iki kişiye doğru ilerlemişti. Başını hafifçe eğerek selam vermesiyle karşılık alırken neşeyle gülümsemişti. İçinden bir ses tekerlekli sandalyenin beyaz duvarlara iyi geleceğini söylüyordu.
İkisi ile de tanıştıktan sonra oğlanın yanındaki kadın, treni kaçırmamak adına hızlıca yola koyulmuştu.
Hemşire ses çıkarmadan oturan oğlana dönmüş ve sevinçle şakımıştı.
"Cesaretinize hayran kaldım açıkçası. Kimsenin kabul etmeyeceğini düşünüyordum. O zaman hastaneye hoş geldin Keeho!"
Keeho hafifçe gülümsemişti yüzünde güller açan adama. Verdiği kararın sonucunun ne olacağını merak ediyordu. Başına ne geleceğini yolun başında asla tahmin edemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek (KeeSoul)
Short Story[Tamamlanmıştır (×36)] "Edebiyatçılar, beyazın masumiyeti simgelediğini savunur; doktorlar ise deliliğin. Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bence beyaz, hiçbir şeyi simgelemiyor. Olsa olsa sen beyazı simgeliyor olurdun ama bunun ne masumiyet ne de...