Rahatsız edici içerik uyarısı!Hongjoong'un 'arkadaş olma' teklifinden ve Seonghwa'nın bu teklifi kabul etmesinden beri iki hafta geçmişti. Değişen birkaç şey vardı ve bunlardan biri ikilinin artık utanmadan konuşabiliyor olmasıydı. Hongjoong bunu aşabildikleri için mutluydu. Garip bir şey yoktu...veya vardı.
Bunun tarif edilmesi zordu. Seonghwa her ne kadar artık eskisi gibi davranmayıp Jia'yla devam etsede, Hongjoong her ne kadar patron-asistan ilişkisini sağlamayı başarsa da bir şeyler hiç değişmiyordu. O bir şeyler hep aynıydı, aynı kalacaktı.
Şimdi ise aptal bir şirket kutlamasında Hongjoong ve Seonghwa yan yana oturuyorlardı. Oturdukları masa sadece patron ve asistanlara özgü olduğu için bir nevi buna mecbur kalmışlardı. Alex ise dışarıda CEO Lee ile derin bir sohbete daldığı için bu masada bulunmuyordu.
"Yükselişe geçmenin şerefine!" diye bağırdı masadaki müdürlerden biri. Herkes kadeh kaldırdı ve bu kutlamanın keyfini sohbetle çıkarmaya başladılar.
Hongjoong'da arada sohbete katılıyor, Seonghwa ile şakalaşıyordu. Hatta üstüne dökülen içkiyi fark etmeyecek kadar eğleniyordu.
Seonghwa bir anda yerinden kalktı ve "Kahretsin," diye fısıldadı. Bir peçete aldı ve Kim'in önünde diz çöktü. "Üzgünüm, hemen temizleyeceğim."
Hongjoong bu on beş saniyede neler olduğunu idrak edemezken sadece Seonghwa ve Seonghwa'nın pantolonundaki ellerine bakıyordu. Yüzü kızarmaya başlarken "Sorun değil, ben hallederim," dedi ve bir peçete de o aldı. "Zaten bu takımı sevmiyordum." diye mırıldandı.
Seonghwa sessizce kıkırdadı ve Hongjoong'un sözünü dinlemeyerek temizlemeye devam etti. İkiside birbirlerini izleyip gülümsemeye devam ederken Hongjoong onların her hareketini izleyen bir çift mavi gözden habersizdi.
✧
"Sen neden bahsediyorsun? Arkadaş olduğumuzu binlerce kez söyledim." dedi Hongjoong sinirli çıkan sesiyle. Eğlence sırasında Alex içkiyi abarttığı için arabayı Hongjoong kullanmak zorunda kalmıştı ve şu an kavga edemeyecek kadar başı çatlıyordu.
"Oh emin misin? Onu hâlâ istemediğine emin misin?" Alex o hallerini gördükten sonra yanlış -belki de doğru- şeylere kapılmıştı ve bu durum sinirlerini altüst etmeye yetmişti.
"Sen..." Hongjoong şaşkınlığına engel olamazken mırıldandı. "..ne saçmalıyorsun? Onu istediğim falan yok."
"Şu haline bak! Onu istemediğini söylerken bile sesin titriyor Hongjoong." Doğru. Sesi titriyordu. Beden dili resmen "yalan söylüyorum!" diye bağırıyordu.
"Alex, kes şunu," dedi sakince ve aldırmamaya çalıştı. "Sarhoşsun."
Kim Hongjoong, hata yaptığını biliyordu. Ve buna deli gibi pişman olmaya başlamıştı. Her ne kadar patronuna 'günaydın!' diye seslenmenin, normal bir arkadaş ilişkisi kuracağına inanmanın ona iyi geleceğini düşünsede bu berbattı.
İçindeki bu sahtelik hissi git gide büyüyordu ve buna engel olamayacağının farkındaydı. O gün onca laf ettikten sonra gidip Seonghwa'ya bunu yapmayı keselim, seni daha çok istememe sebep oluyorsun ve Alex konusunda haklıydın diyemezdi. Bunu diyecek yüzü yoktu, olmamalıydı.
Her geçen gün bu kadar aptalca davrandığı için kendine lanet okurken North'a bir şey belli etmemek çok zordu. Ve şimdi bocalamıştı.
Alex'i iterek yanından geçti ve aceleyle mutfaktan çıktı. Yatak odasına geldiğinde peşinden gelen North'un ayak seslerini duyabiliyordu. Kapıyı kapatmak istedi ancak Alex buna engel oldu. Kapıyı kapatmasına engel oldu.
Hongjoong'un tam arkasına geldiğinde kendini ona bastırdı ve kokusunu içine çekti. "Alex, dur..." Hongjoong'un sesi yalvarır gibi çıkmıştı. "Lütfen."
"Neden?" dedi Alex. Sesi sinir bozucu bir şekilde yumuşaktı. "Onu istemediğini söyledin. Öyleyse beni istemelisin."
"Bırak beni," Göz yaşlarını tutamayacak seviyeye gelmişti. Şu an Alex'in dokunuşları son derece rahatsız edici bir hal almıştı. "Lütfen. Uzaklaş Alex."
Alex, tam tersini yaptı. Hongjoong'un belinde olan elleri şimdi küçüğün gömleğinin içine girmişti. Hongjoong titremeye başladığını hissetti. Bulunduğu durumdan nefret ediyordu. Gözlerini kapattı ve sakinleşmeye çalıştı.
Alex onu kendisine döndürdüğünde sessizce ağlamaya başladı. Korkuyordu. Şu an gördüğü kişi Alex değil, bardaki Jiwon'du. Alex'i tanıyamıyordu.
Sırtı yumuşak yatakla buluştuğunda Alex'i itmeye çalıştı. Ancak Alex'e kıyasla fazla güçsüzdü. O anda karate becerilerinin bir anda yok olduğunu fark etti. İşe yaramaz hale gelmişlerdi.
"O bakışları fark etmediğimi mi sanıyorsun?" diye fısıldadı Alex. "Bunu göremeyecek kadar aptal mı sandın beni?"
Hongjoong Alex'in elinden kurtulmaya çalışırken bir yandan da onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Bak, sinirlisin," dedi titrek sesiyle. "Düzgünce konuşalım, lütfen."
Alex Kim'in iki bileğinden tuttu ve tamamen hareketlerini kısıtladı. Ve histerik bir kahkaha attı. "Sinirli değilim," dedi. "Sadece şu an sevgilimi istiyorum."
Hongjoong şimdi hıçkırmaya başlamıştı. Ancak Alex'in bu gözyaşlarını göremeyecek kadar gözü dönmüştü. Kendini altındaki bedene daha fazla bastırdı.
Hongjoong tekrar "Lütfen..." diye yalvardı. Üç dakikada dört lütfen. Üç dakikada değişen Alex North ve her şey.
"O piçte ne bulduğunu anlayamıyorum," diye mırıldandı North. "Seni ondan daha çok seviyorum."
Bu sözler Hongjoong'un kafasının içinde adeta yankılanıyordu. Alex'in bu iğrenç gerçekliğiyle karşılaştığı için midesi bulanmaya başlamıştı. Tek dileği sıkı sıkı kapattığı gözlerini açtığında tüm bunların saçma bir rüyadan ibaret olmasıydı.
Alex beyaz gömleğinin düğmelerini açmaya başladığında tekrar o iğrenç gerçekliğe geri döndü. Kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Bu sefer titrek sesini yükseltti ve "Alex dur!" diye bağırdı. Onun altından kurtulmak için tüm gücünü kullanmaya çalışıyordu.
Ancak yüzüne inen tokat susması için yeterli oldu.
✧
kisa oldu ya 😔😔
alex'i iyi yapmayi planliyordum sonra seytanlik yapayim dedim vazgectim 😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vaveyla| seongjoong
Fanfiction"Eğer ben bir istiridyeysem, sen de benim sakladığım kıymetli incimsin Park Seonghwa." Park Seonghwa, dört yıl önce kaybettiği aşkı tekrar aynı kişide bulur. . . . •smut!