Birkaç dakika bir insan hakkında tüm düşüncelerinin değişmesi için yeterli bir süreydi. Ancak Hongjoong için bu birkaç dakika bir saat gibi geçmişti.Yüzüne inen sert tokatın etkisiyle bir anlığına sersemledi. Tanrım dedi, bu Alex olamaz.
Alex ne yaptığının farkına vardığında Hongjoong'un üzerinden biraz doğruldu. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Öfke kontrolsüzlüğü uzun zaman sonra tekrarlanıyordu.
Hongjoong, Alex'in bu hareketinden faydalanıp kalan tüm gücünü topladı ve onu üzerinden ittirdi. Alex geriye sendelerken Kim yataktan bir hışımla kalktı ve kapıya doğru koştu. Yatak odasından ayrıldığında arkasına bile bakmadan koşuyordu.
Merdivenlere geldiğinde Alex'in bağırışlarını duyabiliyordu. Hissettiği gerilim gitgide katlanırken dudağının kenarında bir sızı hissetti. Elini dudağına götürdü ve dokundu. Kan. Hongjoong'un kanı.
Hıçkırıkları daha da çoğalırken hiç olmadığı kadar hızlı davranıyordu. Alex'in arkasından geldiğini biliyordu. Ancak sarhoş olması Alex'i yavaşlattığı için şanslı sayılırdı.
"Kim Hongjoong buraya gel!" diye bağırdı North. Boynundaki damarlar belli olmaya başlamıştı. Hongjoong'u dairenin kapısında gördüğünde aralarında epeyce bir mesafe vardı. Alex durdu. İki elini sakince kaldırdı. "Özür dilerim," dedi. "Sadece konuşmak istiyorum, üzgünüm." Öfkesini bastırmaya çalışıyordu.
Hongjoong dairenin kapısını açtı. Yanında bir tek telefonu vardı. Akan gözyaşları ve titrek sesiyle konuştu: "Canın cehenneme Alex." Ve kapıyı çarparak daireden ayrıldı.
Kim dışarı çıktığında tek düşündüğü şey şuydu: Seonghwa haklıydı, Seonghwa haklıydı, Seonghwa haklıydı...
Elini cebine attığında bir şey daha fark etti. Arabanın anahtarlarını almamıştı. Saatin kaç olduğunu umursamadan "Sikeyim!" diye bağırdı. Ne yapacağını bilmiyordu. Nereye gideceğini bilmiyordu. Üstelik Alex'e uzak bir yerde durmuyordu şu an. North birkaç dakika içinde kolaylıkla ona ulaşabilirdi.
Ancak,
Bir çözüm yolu var,
Yanlış olsa da var.Seonghwa'nın evi. O buraya yakın sayılırdı. En son yattıklarında Kim evden ayrılmadan önce daire numarasına ve sokak ismine bakmıştı. Ve hâlâ hatırlıyordu. Tanrı'ya şükür hâlâ hatırlıyordu.
✧
Lüks apartmana geldiğinde derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalışıyordu. Alex'in yaşattığı korku haricinde birde buraya kadar koşmuştu. Hayatında ilk defa kalbinin bu denli hızlı attığını hissediyordu.
Asansörden indi ve 1117 numaralı dairenin önüne geldi. Seonghwa'nın dairesi. İkinci defa buradaydı. Üstelik Alex'in ona vurması yüzünden ikinci defa buradaydı. Ne kadar ironik diye düşündü. İlki seks için, ikinci ise şiddet gördüğü için.
Titreyen elleriyle kapıyı çaldı. Çok geçmeden Seonghwa üzerindeki pijama takımıyla kapıyı açtı.
Ve sessizlik.
Seonghwa ağzı açık bir şekilde Hongjoong'a bakıyordu. Hongjoong'un yarı çıplak göğsüne, dudağının kenarındaki akan kana, yanağındaki kızarıklığa ve gözlerindeki yaşa bakıyordu.
"Ne oldu sana-"
Bedenini saran soğuk beden Seonghwa'nın sözünü kesti. Hongjoong ona sarılmıştı. Ağlaması şiddetlenmişti. Titriyordu. "Lütfen..." diye fısıldadı. "...biraz böyle kalalım, lütfen."
Seonghwa küçüğün sarılmasına karşılık verdi. Kollarını kaldırıp küçük bedeni sardı. Onu kabul etti. Hongjoong'un şu an Jia'nın burada olup olmaması umrumda bile değildi. Onun Seonghwa'ya ihtiyacı vardı. Ona muhtaçtı.
Sonunda biraz olsun sakinleştiğinde sımsıkı kapattığı gözlerini açtı ve Seonghwa'dan ayrıldı.
"Hongjoong," dedi Seonghwa. Ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordu. Surat ifadesi üzgündü, ancak birazdan bu üzüntü öfkeye dönüşecek gibiydi. "Ne yaptı sana?"
"Haklıydın...sen haklıydın Seonghwa," Hongjoong gitgide güçten düştüğünü hissederken dizlerinin üzerine çöktü. "S-seni dinlemedim, ben...ben çok aptalım. Özür dilerim, özür dilerim..." diye sayıklamaya başladı.
Seonghwa eğilerek Hongjoong'un hizasına geldi. Küçüğün yaşlı yanaklarında tuttu ve "Bana bak," dedi sakin sesiyle. "Ben buradayım. Hepsi geçti," Tekrar sarıldı. "İyisin, iyi olacaksın." diye tekrarladı ve Kim'in dağınık saçlarına bir öpücük bıraktı.
"Ben..." dedi Hongjoong Seonghwa'nın gözlerinin içine bakarken. "...seni sevmeyi hiç bırakmadım."
Seonghwa sustu. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Tek yapacağı şey Kim'i dinlemek olacaktı.
"Alex'le birlikte oldum çünkü seni unutabileceğimi sandım. Başından beri bunun aptallık olduğunu biliyordum ancak devam ettim...Alex yerini doldurur sandım."
Nefesi tükendiğinde konuşmayı bıraktı ve soluklandı. Sonra aynı hızla devam etti:
"Yanılmışım. Burada olmamam gerekiyor, biliyorum. Daha fazla hayatını mahvetmek istemiyorum. Jia'yla-
"Jia'yı sevmiyorum."
Seonghwa daha fazla dinlemek istemiyordu. Küçüğünün acı çektiği halde ondan özür dilemesini istemiyordu. Tüm bunların gerçekleşmesinde kendi payının da olduğunun gayet farkındaydı. Bir an her şeyi dört yıl önceye almak istedi. Tüm bunların yaşanmamış olmasını, Hongjoong'un kendisiyle hiç tanışmamış olmasını diledi.
"Ne?" dedi Hongjoong gözlerini büyüterek. "Sevmiyor musun?"
"Sence onu sevmemin bir imkanı var mı? Elbette sevmiyorum..." dedi Seonghwa. Onun da gözleri yaşarmıştı. "...ben seni seviyorum. Beni affedebilecek misin?"
Kim sıcak bir tebessümle Seonghwa'ya baktı. Neden bahsettiğini gayet iyi anlamıştı. Ve aksini söylemenin imkanı yoktu. Cevabı gözlerindeki parıltılardan belliydi.
"Ben seni çoktan affettim bile."
İki birbirine hasret kalmış beden sonunda buluşmuştu. Bu geri dönüş onlar için mucizeden farksızdı. Kim bilebilirdi ki mahvolan aşkın dört yıl sonra geri geleceğini?
✧
final yakin arkadaslar 😔
flortumle tartistik yazmiyo 😭😭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vaveyla| seongjoong
Fanfic"Eğer ben bir istiridyeysem, sen de benim sakladığım kıymetli incimsin Park Seonghwa." Park Seonghwa, dört yıl önce kaybettiği aşkı tekrar aynı kişide bulur. . . . •smut!