"İstersen hastaneye gidebiliriz."Yeniden kavuşmanın verdiği rahatlık hissi Kim Hongjoong'un tüm bedeninin uyuşmasana sebep olmuştu. Bir saat içinde o kadar fazla şey yaşamıştıki, tüm bunların bilinci başını Seonghwa'nın omzuna yaslarken geliyordu. Her şeyi yeni idrak ediyor gibiydi.
"İstemiyorum," dedi sızlanarak. "Senin yanında kalmak istiyorum." Çünkü bu bir saat dört yılı doldurmaya asla yetmez.
Seonghwa küçüğünün bu tatlı haline gülümsedi ve "En azından pansuman yapalım, olur mu?" diye sordu küçük bir çocuğu ikna etmeye çalışırmış gibi.
Hongjoong kafasını salladı ve istemeye istemeye yapıştığı bedenden ayrıldı.
Seonghwa pansumanı yaparken Kim'in canını yakmamaya çalışıyordu. Dokunuşları bir kuş tüyü kadar hafifti. Aynı zamanda Hongjoong'un yanağının kızarıklığının da henüz geçmediğini fark etti. North'un ona vurduğu aklına gelince gerilen sinirlerine hakim olmak onun için zordu.
"Ne yaptığını anlatacak mısın?" diye sordu Park. En ince ayrıntısına kadar her şeyi bilmek ve Alex'in canına okumak istiyordu.
"Önemli değil," dedi Hongjoong gözlerini kaçırırken. Hatırlamak bile kötü olmasına yetiyordu. "Önemli olan şu an..." diye devam etti ve gözlerini Seonghwa'yla buluşturdu. "...önemli olan ikimiz."
Seonghwa, Kim konuşurken onun dudaklarına bakıyordu. Dudaklarından gözlerini alamıyordu. Onu en son Kim sarhoşken öpebilmişti ve bunu tekrar istiyordu. Onu tekrar hissetmeyi istiyordu.
Bir hamlede Hongjoong'un dudaklarına kendi dudaklarını usulca bastırdı ve hissetti. Onu öpmüyordu, sadece dudaklarını kendi dudaklarının üzerinde hissediyordu. Ancak ikinci hamle Hongjoong'dan geldi. Dudaklarını oynatan ve Seonghwa'yı öpmeye başlayan o oldu.
Kim için, Seonghwa'yı öpmek hayatındaki birçok şeyden daha güzeldi. Alex'i öpmekten daha güzeldi. Seonghwa için de Jia'yı öpmekten daha güzeldi.
Birbirlerinden ayrıldıklarında alınlarını yasladılar. Ardından gelen uzun bakışma. Ardından gelen uzun özlem giderme ve yüze çarpan sıcak nefesler.
✧
Alex North şiddetli baş ağrısıyla gözlerini aralarken bir şeylerin değiştiğini çabucak sezmişti. Hongjoong yoktu. Gitmişti.
Sinirle ayağa kalktığında karşısındaki aynadan kendisini gördü. Dağınık saçlarını ve kırışmış kıyafetlerini gördü. "Bu Alex North olamaz." dedi, bu ben değilim.
Hongjoong'un nereye gittiğini biliyordu. Ve bunu çoktan biliyor olmak kendisinden iğrenmesine sebep oluyordu. İçkiyi fazla kaçırmanın onu bu raddeye kadar getireceğini tahmin etmesi gerekirdi. İlaç kullanmayı bıraktıktan sonra bunu tahmin etmesi gerekirdi.
Düzeldiğini düşünüyordu. Hongjoong'la tanışmadan dokuz ay önce yatıştırıcı kullanmayı kesmişti. Belki de kesmemeliydi. Hatanın kendisinde olduğunu biliyordu ve bunun geri dönüşü olmadığının da farkındaydı.
Cebinde bir titreşim hissettiğinde telefonunun çaldığını anladı. Babası arıyordu. Derin bir nefes aldı ve çağrıyı cevapladı.
✧
Olayın üstünden bir hafta geçmişti ve Hongjoong, Alex'i şirkette hiç görmemişti. Şirkete gelmiyordu. Onu aramayı düşündü ancak North'un tüm gerçeğini -Alex'in zamanında psikolojik destek aldığı ve tonlarca ilaç kullandığı aklının ucundan bile geçmiyordu- ondan değil de, yakın bir arkadaşından öğrendiğine bu fikrinden vazgeçti.
Onun için sorun Alex'in hasta olması değil, kendisi hakkında hiçbir şey söylememesiydi. Çıktıkları süre boyunca North hakkında hiçbir şey bilmediğini öğrendiğinde bir kez daha hayal kırıklığı yaşamıştı.
Seonghwa ise Jia'yla büyük bir tartışma yaşamıştı. Zaten Jia gibi birinin ondan arkadaşça ayrılmasını beklemek aptallık olurdu. Jia şımarıktı, istediği olmazsa kıyameti koparan biriydi. Ayrıca Jia'dan ayrılması şirkette büyük ses getirmişti.
Ancak nihayetinde,
İşler normale dönüyordu. Olması gerekene.
Şimdi ise Hongjoong evinde telefonla Wooyoung ile konuşuyordu. Eğer olan biten her şeyi anlatmazsa bu çocuktan bir ton laf yiyeceğini biliyordu. Konuşmaya devam ederken zil çaldı.
"Woo, biri geldi, kapatıyorum."
"Tamam Hyung, kendine iyi bak."
Kim çağrıyı sonlandırdı ve kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açtığında hiç beklemediği biri karşısındaydı. North. Donakaldı. Onu burada görmeyi beklemiyordu. Elleri titremeye başlarken bir adım geriledi.
"Bir şey söylemek istiyorum," dedi North.
"Onun için geldim. Söyleyip gideceğim.""Tamam," dedi Hongjoong mesafesini korumaya çalışırken. Alex'in ona zarar vermeyeceğini biliyordu ancak eğer mesafesini korumazsa rahat edemeyeceğinin de farkındaydı. "Seni dinliyorum."
"İçeri davet etmeyecek misin beni? Böyle ayak üstü mü konuşacağız?"
Hongjoong sabırla iç çekerken aralık olan kapıyı açtı ve North'un içeri girmesine izin verdi.
"Seninle böyle olmak garip hissettiriyor..." dedi Alex gergince. Avuç içleri terliyordu. Belki de artık o kusursuz iş adamı, mükemmel erkek arkadaş imajını yitirmişti ve gerçeğini belli ediyor olmak onu rahatsız ediyordu.
"Alex, ne söyleyeceksin bana?"
"İngiltere'ye geri dönüyorum," Gözlerini kaçırdı ve konuşmaya devam etti:
"Ailem orada her şeyin daha iyi olacağını düşünüyor."Hongjoong şaşırmıştı. Eğer eski Alex olsaydı onunla İngiltere'ye gitmeyi düşünebilirdi. Ancak şimdi tek yapacağı ona iyi yolculuklar dilemek olacaktı.
"Pekâlâ, iyi yolculuklar."
"Bak eğer fikrin değişirse ben-"
"Hayır Alex," dedi Hongjoong sakin bir ses tonuyla. "Fikrim eğer bana her şeyi en baştan anlatsaydın değişebilirdi."
"Doğru," dedi Alex başını sallarken. Ne kadar pişman olduğu yüz ifadesinden anlaşılabiliyordu. "Üzgünüm, hatalıydım."
"Ben de..." dedi Kim. "Ben de üzgünüm." İkimizde olanlar için üzgünüz, ancak yapacak bir şey yok.
"Peki, ben gitsem iyi olacak. Uçağı kaçırmayayım." Yerinden kalktı ve kapıya doğru adımladı. "Ona geri mi döneceksin?" diye sordu evden ayrılmadan önce.
Hongjoong sustu. Konuşmadı. Ve bu sessizliği her şeyi açıklamasına yetti. Elbette ona geri dönecekti, elbette Seonghwa'ya geri dönecekti.
"Anladım," dedi North ve gülümsedi. "Seni tanımak güzeldi Hongjoong." Asansöre bindi ve apartmandan ayrıldı.
✧
bolumler kisaldi da yapcak biseu yok ya 😕
flortum tekrar yazdi arkadaslar tesekkurler 🤩🤩
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vaveyla| seongjoong
Fanfiction"Eğer ben bir istiridyeysem, sen de benim sakladığım kıymetli incimsin Park Seonghwa." Park Seonghwa, dört yıl önce kaybettiği aşkı tekrar aynı kişide bulur. . . . •smut!