Severus bu sefer kararlıydı yapacaktı, bu hayattan kurtulacaktı. Zaten sevgilisi de onu terk etmiş ve iğrenç biri olduğunu söyleyerek onu daha da mahvetmişti. Bu ayrılık mezun oldukları zaman olmuştu.
Severus, ölüm yiyen olduğunu sesli bir şekilde hiçbir zaman söylememişti sevgilisine ama söylemese ne değişirdi ki? Zaten James biliyordu ve anlamıştı, zaten o dönem anlamaması için ağır gerizekalı olması gerekirdi. Severus, uykulardan kesilmişti. Her uyuduğunda kabusla uyandığı için uyumamaya başlamış bu da günden güne çökmesine sebep olmuştu. Artık yemek de yemiyordu, bu sebeple kahvaltıya inmemeye başlamıştı ve bu odasında daha fazla zaman geçirmesine sebep oluyordu. Yalnız kaldıkça düşünüyor ve delirdiğini hissediyordu Severus, o zamanlar. Çok kötüydü, ki hala etkileri devam ediyordu. Onu toparlayan James olmuştu. Ona sarılmıştı, güzel sözler söylemiş ve hep yaptığı gibi hiç yanından ayrılmamıştı. Hatta Severus'a daha iyi hissettirmek için asla yapmam dediği birçok şeyi yapmış, bunlardan bir tanesine örnek verirsek; Slytherin binasına girmiş, ve onunla beraber bir kaç gece geçirmişlerdi.
Severus, mezun olmadan bir hafta önceyi hatırladı. Hatta bir hafta da değil, iki gün öncesi. James hiçbir sorun yok iken gelmiş ve ondan bıktığını, onun gibi bir sorunlu ve intihara meyilli biri ile birlikte olmayacağını, bir Slytherin ile çıktığı için kendini iğrenç hissettiğini, Lily'i sevdiğini ve onunla evleneceğini söylemişti.
Severus içten içe hak vermişti. Neden onunla birlikte olsundu ki? Kendisi sorunlunun tekiydi, sevgilisinin dediği gibi intihara meyilli bir gerizekalıdan başka bir şey değildi. İnsanlarla ilişkisi iyi değildi, dersler dışında hiçbir konuda başarılı da değildi. Diğer binalar ve kendi binasının yarısıda ondan nefret ederdi. Öğretmenler bile onu sevmezdi. Ama sevgilisi öyle miydi? O Gryffindor'un en iyisi, binasının Quidditch takımının kaptanı ve herkesin gözdesiydi. Tüm öğretmenler onu severdi. Slytherin dışındaki tüm binalar da onu severdi.
Genç Slytherin bu anıları hatırlamak istemezcesine gözlerini kapatmış ve onları def etmek istercesine başını iki yana sallamıştı. Çok kötü hissediyordu Severus, elindeki küçük, mavi zehir şişesiyle. Sevgilisini özlemişti, tekrardan odasında kendine kıymaya çalıştığı günlerdeki gibi gelsin ve şişeyi elinden alıp onu bir güzel sarılmasını, sonrasında onu azarlamasını istiyordu. Severus, sevgilisini geri istiyordu ama bu artık mümkün değildi.
İki hafta önce mezun olmuştu Hogwarts'tan. Mezun olduktan sonraki ilk hafta ailesinin yanına gitmişti. Soğuk mezar taşlarının başında otururken yaşasalardı ne olurdu diye çok düşünmüştü. Büyük ihtimalle annesi onu hala sevmeye devam ederdi. Annesi safkan bir cadıydı, babası ise bir muggle. Annesi hiçbir zaman babasına bir cadı olduğunu söylememişti, biliyordu ki onu terk ederdi. Bu yüzden ailesini redderek sevdiği adamın yanına taşınmıştı, sonrasında evlenmişler ve iki sene sonra bir çocuk sahibi olmuşlardı, o çocuk Severus'du.
Severus doğduktan dört sene sonra bir kardeşi olmuştu. Çok mutluydu, ailedeki herkes mutluydu. Babası bir çocuğu daha olmasının sevincini yaşıyordu. Bebek doğduktan sonra, ailenin o zaman olan tüm dostları onları ziyarete gelmişti. Herkes bebeği severken Severus da onları izliyordu. O da çok mutluydu. Mutlu bir ailelerdi, üç sene sonra alkollü bir sürücünün kardeşine çarpmasıyla o mutluluk bozulmaya başlamıştı.
Kardeşi ölmüştü ve herkes bir şoktaydı. Sürücüye dava açılmıştı ama hiçbir şey olmadan geri çıkarmışlardı onu. O zaman dağılmaya başlamışlardı. O dönem Severus sihrini kontrol edemediği bir dönemdeydi ki bu çok normaldi. Her büyücü ve cadı çocuk, küçükken sihrini kontrol edemezdi. Evdeki eşyalar yerlerinden bir neden olmadan yer değiştirmeye başlamıştı. Babası buna bir anlam veremesede üstüne gitmemişti. Küçük oğlunun yaramazlıkları olduğunu düşünüyordu. Annesi ise çok gergindi, diken üstündeydi adeta.