Severus gerginlikle oturduğu sandalyede bacağını sallıyordu. Mektubu okumasının üzerinden bir hafta geçmiş ve kağıtta bahsedilen tarihte arkadaşı Lucius Malfoy ile birlikte Malfoy Malikanesine gitmişlerdi. Şuan uzun yemek masasının ortalarında olan bir sandalyeye oturmuş, etradındaki ölüm yiyenlerle beraber Lord'u bekliyorlardı.
Lord Voldemort.
Herkesin korktuğu bir isimdi. Bu yüzden masada ses çıkmazken masanın gerisindeki bazı gevşekler aralarında sohbet ediyorlardı. Tabi o ettikleri lafların geri dönüşünün onlara neye mâl olacağını bilseler büyük ihtimalle ellerine hızlıca bir iğne ve iplik alıp ağızlarını dikerlerdi.
Severus, karşısında oturan Lucius'a bir göz gezdirmişti. Sonrasında ise tekrar masayı izleme işine geri dönmüştü. Oturdukları, sadece masanın olduğu, salonun kapsının ardından gelen adım sesleriyle herkes dikkat kesilmiş ve susmuşlardı. Kapının açılmasıyla sonunda beklenen kişi görünmüştü. Herkes hızlıca ayağa kalkıp önünde eğilirken Severus ne yapması gerektiğini düşünüyordu. O da eğilmeli miydi, yoksa ayakta mı onu selamlamalıydı?
Severus, ayakta kalmayı tercih etti. Herkes neredeyse yere kadar eğilmişken ayakta kalan tek kişi olan genç Slytherin, rahatsızlık duymuştu. Ne vardı yani hafif eğilip kalksalardı?
Voldemort, masaya doğru yaklaşırken eğilmiş insanları görünce yüzünde tatmin olmuş bir gülümseme belirmişti. Ah, ne zamandır bunun hayalini kuruyordu. Tüm büyücü ve muggle dünyasına hükmetmek...
Riddle, ayakta duran bedeni gördü. İlk önce tek kaşı havaya kalktı ve şöyle bir süzdü karşısındaki oğlanı. Ah, bu Severus'du. Slytherin'in son zamanlarının gözde öğrencisi...
" Ayağa kalkın. " diye sakince bir emir verdi. Herkes ayağa kalkarken Severus içinde olan biraz rahatsızlıkta kaybolmuştu.
Ayağa kalkanlar merak ediyorlardı, Lord çocuğa kızmamış mıydı? Sonrasında çok belli etmeden gence bakmaya çalıştılar. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Dümdüz karşıya bakıyor ve ayakta duruyordu diğerleri gibi. Sonrasında boşvererek önlerine döndüler ve başlarını yere eğip beklemeye başladılar. Bir Slytherin'e , bir safkana yakışıyor muydu birine itaat etmek? Asla. Bir kere asil kanlarına aykırıydı. Ama çoktan adamın esiri olmuşlardı bile.
Riddle, hiçbir şey yokmuş gibi yerlerine oturmalarını söylemiş ve kendiside masanın başında, onun için duran sandalyeye oturmuştu. Masada herkesin yeri belliydi ve kimse başka yere oturamazdı. Lord ile iyi olanlar onun yakınında oturmaya hak kazanırdı. Gruptaki işe yaramazlar ve yeni katılmışlar masanın en gerisindelerdi. Oradan başı görmek çok zordu. Ortalarda oturanlar işi iyi yapanlar ama çok bulaşmayanlardı. Lord en çok bu kesimi severdi. Onlara ne verilirse yaparlardı, hemde başarılı bir şekilde. Hiç mağlubiyete uğradıkları olmamıştı. En sevmedikleri ise kesinlikle yakınında oturanlardı.
" Bugün burada ne olacağını hepimiz biliyoruz. Bunun için toplandık. Aramıza katılma şerefine erişmiş iki yoldaşımızın şerefine, bu geceyi aydınlatacağız. " diyip asasını havaya kaldırdı ve ardından diğerleride. Geceyi aydınlatmaktan kasıtları, katliam yaparak gökyüzüne kendi işaretlerini bırakmaktı. Ah, bu gerçekten yadırganamayacak bir şeydi. Bu gece gökyüzü kesinlikle yeşil ışıklarla parlayacak ve gökte salınan yılan figürleri ölüm yiyenlere yol gösterecekti.
Severus, bahsedilen kişilerin kendisi ve arkadaşı Lucius olduğunu biliyordu. Zaten bunun için buraya gelmişlerdi. Reddedemezlerdi.
Lord, bir kaç cümle daha söyledikten sonra başını Lucius'a doğru çevirdi. Lucius anlayarak hemen ayağa kalmış ve Lord'un yanına yürümüştü. Çok gergindi sarı saçlı genç, istemediği bir şeyi yapmak zorundaydı. Ailesi için, arkadaşları için ve kız kardeşi için. Kendini bu işe katmıyordu. Kendine gelen zarar her türlü düzelirdi ama ailesine ve arkadaşlarına bir şey olursa kahrolurdu.
Severus Voldemort'un hemen arkasında duran arkadaşına baktı. Çenesi kasılmıştı ve hafif elleri titriyor gibiydi. Severus derin bir iç çekmek istedi ama yapamadı. Çıt çıkmayan masada ses çıkarmak istemiyordu.
Bundan sonrasında her şey Severus'a göre çok hızlı gelişmişti. Göz açıp kapayıncaya kadar her şey bitmişti. Lord ilk önce Lucius'a ' işareti vermek ' adı altında işkence etmiş ve kendinden korkmasını sağlamıştı. Lord, çok yanlış yapıyordu, korku ile duyulan saygı en kötüsüydü.
Sonrasında arkadaşı yerde kıvranırken kalkıp onu yerden kaldıramamıştı. Teselli edememişti, sadece yapabildiği şey sulanmış gözlerle oturduğu sandalyeden ona bakmak ve iyi olmasını dilemekti. Bir süre sonra sarı saçlı genç zorlada olsa yerden kalkmış ve geri yerine oturmuştu bileğini tutarak. Bu toplantıdan sonra bir yer değişikliği yapmayı kafasına koydu Lord.
Sıra Severus'a geldiğinde genç, sessizce yerinden kalkmış ve arkadaşının yaşadığı şeylerin aynısını yaşamıştı, tek bir farkla. Severus, güçsüz görünmekten nefret ederdi. Bu yüzden her ne kadar canı yansada umursamamaya çalışmış ve sessizce gözünden bir damla göz yaşı dökülmüştü.
Sonrasında her şey bitti ve herkes dağıldı. Severus, ayakta durmasına yardım ettiği arkadaşıyla beraber Hogsmade'e cisimlendiler. Oradan yürüyerek Hogwarts'a vardılar ve yatakhanelerine geçtiler. Tüm Slytherin binası olacaklardan haberdardı bu yüzden sabaha karşı gelmiş olan kişilere hiç zorluk çıkarmadan, hatta yardım ederek, binalarına almışlar ve yatakhanelerine kadar yardım etmişlerdi.
Severus, ilk önce arkadaşını odasına bıraktı ve kendi odasına gitti. Slytherin olmanın avantajı kesinlikle herkesin kendine özel odası olmasıydı.
Genç Slytherin sabaha kadar o odada ağladı. Geleceği için ağladı, sevgilisi ve sevgisi için ağladı, arkadaşı için ağladı, kolundaki lanet işaret için ağladı, bu akşam katledilecek masum canlar için ağladı ve daha bir çok şey için... Ama kendisi için ağlamadı. Kendi haline ağlayacak kadar kendini düşünmüyordu.
Sabah olduğunda gözleri uyumadığı ve ağladı için şişmiş bir şekilde kahvaltıya katılmak zorunda kaldı. Her ne kadar istemesede Bellatrix onu zorla kaldırmış ve kolundan tutup binevi sürükleyerek masanın başına oturtmuştu. Onunda olanlardan haberi vardı. Lucius'un başına Cissy'i bırakmıştı ve o da kardeşinin uyguladığı yöntemi uygulayarak sarı saçlıyı sürüklemişti.
James karşı masada gördüğü sevgilisi ile gülümsemiş ve hevesle ona bakmaya çalışmıştı. Sevgilisinin yanında gördüğü kıvırcık kız ile kaşlarını çatmış ama bir şey dememişti. Sevgilisinde bir gariplik olduğunu fark etmişti James. Durgundu, hemde fazlasıyla. Sürekli eli sol bileğinin iç kısmını tutuyor ve sanki deriyi kazımak istercesine kaşıyordu. Bellatrix ise onu engellemeye çalışıyor ve bir yandan da yemesi için ağzına bir şeyler tepiyordu.
James aklına sevgilisiyle konuşmayı not etti ve onları izlemeye devam ederek kahvaltısını bitirdi. Karşı masadan kalkan sevgilisi ile o da kalkmış ve hala kahvaltılarına devam eden arkadaşlarına hızlıca bir şeyler söyleyip sevgilisinin peşinden koşmuştu binevi çünkü Severus bayağı hızlı yürüyordu.
Bahçeye çıktıklarında Severus'un okulun bahçesine yakın olan göle doğru yürüdüğünü görmüştü. Sevgilisinin yanlış bir şey yapmasından korkarak, böyle olayları sevgilisiyle çok yaşamışlardı ve James haliyle bir daha yaşanmasından oldukça korkuyordu, hızlıca koşmuş ve kolunu tutarak kendisine çevirmişti. Gördüğü ağlayan beden ile hızlıca ona sarılmıştı. Slytherin de ona sarılarak ağlamaya devam etmiş ve ' özür dilerim ' diye mırıldanmaya başlamıştı. James neden sevgilisinin böyle olduğunu biliyordu, keşke bilmeseydi. Sevgilisinin uzun saçlarını geriye doğru taramış ve alnına bir öpücük kondurmuştu.
James, Severus'u çekiştirerek onların ağacının altına oturtmuş, kendiside yanına geçerek öylece durmuşlardı hava kararıncaya kadar.