🏐
Var gücümle ısırdım alt dudağımı. Tüm hıncımı üstüne atlayıp ondan çıkarmak istiyor olabilirdim ama bunu yaparsam herkes tarafından garip algılanacağım ve koca bir karmaşaya sebep olacağımı bildiğim için zavallı dudağımı kurban etmeye karar verdim. Onu dövmeyi hayal ediyor olmam saçmalıktı. Ne yapmıştı ki? Öylece oturuyor olması beni sinir krizine sokuyor olamazdı. Niye delleniyordum bu kadar? Saçını başını yolma isteği nedendi yani?
Hafsa adındaki kız, onun dikkatinin kendisinden çekildiğini fark edince dibinden biraz olsun uzaklaşıp tıpkı onun gibi bize döndü. Kahverengi, beline kadar uzanan dalgalı saçları vardı, iri kahve gözleriyle güzel bir uyum yakalamıştı. Onu daha önce hiç görmediğimi düşündüm. Herhangi bir aktiviteye katılmıyor olmalıydı. Onunla nereden tanışıyorlardı ki?
Emir neredeyse uzandığı koltuktan biraz olsun doğrulup gözlerini gözlerimden çekmedi. Ne var lan, ne bakıyorsun diye bağırmamak için o kadar üstün bir çaba sarf ediyordum ki, iki yüz kalori verdiğime yemin edebilirdim.
Bahadır'ın benimle konuşmaya çalışan çocukla aramıza girmesiyle ayrıldı gözlerimiz birbirinden. Ne zaman yumruk yaptığımı bilmediğim avuçlarıma daha çok bastırdım tırnaklarımı.
"Höst ulan! Sakın sulanmaya kalkma vallahi çekerim façanı aşağı!" dediğinde çocuğun yanında durduğunu yeni fark ettiğim Celal, gülerek vurdu adını bilmediğim çocuğun omzuna.
"Yerinde olsam ona bulaşmazdım Doğan. Yeri gelince nasıl bir belaya dönüştüğünü biliyorsun." dediğinde sonunda adını öğrenebildiğim çocuk alayla güldü.
"Kızla bir tanışmak istedim sadece anasını satayım ne abarttınız!"
Bahadır küçük huysuz bir çocuk gibi ayağını yere sertçe vurduğunda içimdeki öfkeyi biraz olsun kenara bırakıp güldüm bu haline. Gerçekten de çok komik duruyordu.
"Siktir git lan! Senin tanışma bahanelerini bilmiyoruz sanki! O benim kankam, kankama uzanan her dili keserim." dedikten sonra beni gövdesine çekiştirip bez bebeği gibi sıkıştırarak sarıldığında öfleyip geri çekilmeye çalıştım ama izin vermedi dana.
Doğan göz devirdi. "Ne halin varsa gör!"
Onu ekarte edebilmiş olmanın gururuyla göğsü kabaran Bahadır keyifle gülmeye başladığında dirseğimi böğrüne geçirdim. "Ne yapıyorsun salak? Bir yerlerinin kırılmasını istemiyorsan çabuk üç adım uzaklaş benden!"
Cümlemi tamamlamamı beklemeden geriye kaçtığında tebessüm etmemek için zor durdum. Bu halleri beni hem sinir ediyor hem de çok güldürüyordu. Bazen onu gerçekten de çok sevimli buluyordum. Ama bazen. Nadiren yani. Çok çok nadiren.
Celal tokalaşmak için elini uzattı gülümserken. "Naber Alaca? Görüşmeyeli uzun zaman oldu." dediğinde elini boş bırakmamak için karşılık verdim.
"İyiyim vallahi Celal. Değişen bir şey yok aynı tas aynı hamam."
Celal kafasını sallayıp geri çekildiğinde diğerleri kısaca isimlerini söyleyip tanışma faslını uzatmadılar.
En sona Hafsa ve Emir kaldığında onu zaten tanıdığım için direkt pas geçip kızın koyu kahve gözlerine baktım. Tebessüm etti samimi olduğunu düşündüğü şekilde. "Selam. Ben de Hafsa, Seçkin'in kuzeniyim. Burada olma sebebim de tamamiyle bu. Aynı okulda falan değiliz yani. Ortamları sarıyor diye geldim." dediğinde anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Demek Ecevitte okumuyordu. Onu daha önce neden görmediğimi anlamıştım böylelikle.
Bahadır Celal'in oturduğu yere geçip beni ikisinin ortasına oturttuğunda dirseğimi omzuna yaslayıp yanağımı avucuma koyarak muhabbet etmeye devam eden grubu izlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turunçgil
Teen FictionGülümseyen ifadesi sekteye uğradı. "Neden seni rahatsız ediyormuşum gibi davranıyorsun Alaca?" diye sorduğunda manidar manidar güldüm. Gibi mi? "Rahatsız ediyorsun zaten Emir. Sana her seferinde uzaklaş benden demekten yoruldum. Salak mısın anlamıyo...