⚽️Saçlarımı tarayıp dağınık görüntüsünden kurtardıktan sonra dudaklarıma son kez nemlendiriciyi sürüp çantamı alarak odadan çıktım. "Anne ben çıkıyorum."
Rengin elinde meyve tabağıyla mutfaktan ağır adımlarla çıkarken asık suratıyla yüzüme baktı. "Bu kadar mutlu olman sinirimi bozuyor."
Kan emici moduna boş boş baktım. Bu çocuğun bu ergen halleri deli ediyordu beni. Ben de ergenlik çağındaydım ama böyle zombi gibi gezmiyordum ortalarda. Nesil değiştikçe ruh da ölüyordu herhalde.
"Hmm... Peki bu benim ne kadar umrumda renksiz Rengin?"
Sinirle dişlerini gıcırdattı. Ona böyle lakap takmamdan hiç hoşlanmıyordu. Lilaya dişini geçiremiyordu ama bana çok da güzel cevap veriyordu zilli!
"Almaca bak beni delirtme! Sana yüz kere bana öyle seslenme dedim! Kıt mısın, anlamıyor musun?" diyerek tabaktaki meyve bıçağını eline alıp tehditvari bir şekilde üstüme yürümeye başladığında gözlerimi devirdim. Bir gün gerçekten şeytan dürtecek ve birimizden birini kesecekti.
"Yo. Sadece seni gıcık etmek hoşuma gidiyor."
Tam üstüme atılacaktı ki sesimize koşup gelen annem aramıza girdi. "Bak şimdi alırım ikinizi de ayağımın altına görürsünüz gününüzü! Gecenin bu saatinde ne bağrışıp bizi millete reklam ediyorsunuz?" dedikten sonra ikimize de ters ters bakmaya başladığında ellerimi ben masumum der gibi havaya kaldırdım. Yemedi tabi.
"Yüz kere uğraşma şu çocukla dedim sana değil mi Alaca? Sen vızıklandırmasan çocuk bir şey yapmayacak. İlle arı gibi sokman lazım." dediğinde kaşlarımı çatarak homurdandım. Başlamıştı yine küçük kızını korumalara. Sonra ayrımcı deyince kızıyordu!
Elimi göğsüme sürterek "Al günahımı al. Ohh üstümdeki bütün yük kalktı, ohhh!" diyerek ona kafa salladığımda gözlerini devirdi. Ben devirsem gözlerimi oymakla tehdit ederdi ama!
"Sen de günah bitmez kanka kafanı yorma." dedikten sonra kendisinin beceremediği gıcıklandırmayı annem yaptığı için keyifle elmayı ısırarak salona girdi. Uzanıp da saçlarını çekmemek için zor tuttum kendimi. Çıkar ayak onunla gereksizce tartışıp ceza almaya niyetli değildim. Ne yaparsa yapsın keyfimi bozmasına izin vermeyecektim. Günler bizimdi zaten, elbet kıstırırdım onu bir kenarda.
Vestiyerden montumu aldıktan sonra üzerime geçirdim. Üstümde kalınca bir sweatshirt vardı ama yinede üşüyeceğimden emindim. Bağışıklık sistemim çok düşük olduğundan çok çabuk hastalanıyordum o yüzden riske atmaya gelmiyordu. Sümkürmekten burun kenarlarım kızarık kızarık gezeceğime üstümde beş kilo kıyafetlerle gezerdim daha iyiydi. İstanbul'un havasının ne zaman çarpacağı belli olmuyordu.
"İzin aldın ama cılkını çıkarmıyorsun Alaca. Saat on bir olduğunda evde göreceğim seni." diyerek eve geldiğimden beridir yaptığı uyarılarına başladığında dilimi ısırarak oflamamı engelledim. Bir şeyi bir kere söylediğinde anlamadığımı mı düşünüyordu? Yüz bin kere söylemezse algılayamıyor muydum?
Ben ayakkabılarımı ayağıma geçirirken atkıyı doladı boynuma. "Babanın çenesine düşürme beni."
Vallahi anne, babamdan çok senin çenen çalışıyor ama şimdi bunu söylersem bir kamyon laf edersin o yüzden çenemi kapatacağım.
"Ben babamla konuştum zaten anne. Ne zaman evde olacağımı da söyledim bin kere söyleyince bu değişmeyecek. Hem Emir'i tanıdın zaten, nasıl biri olduğunu biliyorsun." dedikten sonra kapının pervazına koyduğum omuz çantamı aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turunçgil
Teen FictionGülümseyen ifadesi sekteye uğradı. "Neden seni rahatsız ediyormuşum gibi davranıyorsun Alaca?" diye sorduğunda manidar manidar güldüm. Gibi mi? "Rahatsız ediyorsun zaten Emir. Sana her seferinde uzaklaş benden demekten yoruldum. Salak mısın anlamıyo...