🏐Ahsen'in smaç bastığı topu olduğum yerde adımlayarak manşet aldıktan sonra topu yeniden ona gönderdim.
"Kollarım koptu. Birazdan şuraya düşüp öleceğim." dediğinde düz ifademi bozmadan oynamaya devam ettim. Ben hiç de yorulmamıştım hatta saatlerce oynayabilirdim. Ne çabuk yoruluyordu bu kız da!
Benim ne kadar pilim bitmediyse onun o kadar bitmişti. Yüzü terden sırılsıklam olmuş, yanakları kızarmıştı. Kendimin de ondan hallice olduğuna emindim ama umursamıyordum içimde bir lav vardı, onu patlatmak istemiyordum.
"Bir şeye dellenmişsin sen. Tamam bitmek bilmeyen bir enerjin var kabul ediyorum ama bu kadarı senin için bile fazla Alaca. Üç saattir aralıksız top oynuyoruz ve sen bırak mola vermeyi soluklanmadın bile." dedikten sonra ona attığım topa çakmak yerine topu havada yakalayıp kucağında tuttu.
"Ne oldu hadi anlat bana."
Omuz silkerek sahanın kenarında bir saat önce Doğa'nın bırakıp gittiği topu almaya gittim. "Hiçbir şey olmadı."
Alaylı gülüşünü işittim. İnanmamıştı tabi ki. "Yeme beni. Ne oldu anlat Alaca. Böyle yaparak sadece kaslarına zarar verirsin. Bırakmamız gerekiyor artık." diyerek kendi kendime manşet aldığım topu da havada yakalayıp sahanın diğer tarafına attı. Bu hareketi öfkelendirdi beni.
Dişlerimi sıkarak "Yorulduysan git Ahsen. Ben yorulmadım." dediğimde gözlerini devirdi. İnat ettiğinde asla ona söz geçiremezdim ama şu an onun inadı da beni yıldıramazdı.
"Saçmalama kızım. Hadi gel şöyle bir oturup soluklanalım, neyin var bir konuşalım sonra istersen yine oynarız ama lütfen bir oturalım artık. Daha sakatlığını atlatalı ne kadar oldu ki sen böyle yükleniyorsun kendine?" deyip kolumdan çekiştirmeye çalıştığında onu oldukça şaşırtacak bir şekilde kolumu geriye çekip uzaklaştım.
"Bir şeyim yok. Konuşmak değil oynamak istiyorum sadece. İstemiyorsan git diyorum Ahsen. Uzatma tatsızlık çıksın istemiyorum."
Gözlerine oldukça ciddi bir ifadeyle baktığımda yüzündeki ılıman gülümseme üzüntüyle gölgelendi. "Tamam nasıl istersen öyle olsun." dedikten sonra arkasını dönüp havlularımızın olduğu yere doğru ilerlemeye başladı.
Omuzlarım çöktü bıkkınlıkla. Hayır ya hayır, off!
"Tamam gel biraz oturalım. Sıçacağım vicdanıma da merhametime de salak kalbime de gel!" diyerek ben de peşinden benche doğru yürümeye başladım. Gerçekten nefret ediyordum şu huyumdan. Hayır kırılacak bir şey söylemedim belli ki beni manipüle etmek için boynu bükük rolü oynuyor ama eşek gibi düşüyorum her seferinde şu tongaya.
Salağım salak!
Kendime olan sinirim biraz öncekinden daha da artarken sandalyenin kenarındaki suyu kaptığım gibi kafama diktim. Saatlerdir bir yudum girmeyen boğazım bayram etti bu atağımla fakat aynı şeyi midem için söyleyemezdim çünkü fazla içmekten kusma noktasına gelmiştim.
Telefonum saatlerdir olduğu gibi vızıldamaya başladığında gözlerimi devirerek suyun geri kalanını da içtim.
"Bir anda bir litreyi gömmeseydin keşke. Kusacaksın şimdi." diyen Ahsen'e göz ucuyla baktım. Şu an bunu umursar gibi bir halim var mıydı? Kussaydım hatta keşke. Belki içimdeki şu lavdan da kurtulurdum.
Telefonum art arda vızıldamayı kesip bu sefer de çaldığını belirtircesine uzunca titremeye başladığında gözlerimi Ahsenden çekip telefonuma baktım.
Beyinsizler Başkanı arıyor...
Ara sen ara, daha çok ararsın! Beyinsiz olduğun sürece bir ömür ararsın böyle beni ama bir türlü ulaşamazsın. Aptal, geri zekalı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turunçgil
Teen FictionGülümseyen ifadesi sekteye uğradı. "Neden seni rahatsız ediyormuşum gibi davranıyorsun Alaca?" diye sorduğunda manidar manidar güldüm. Gibi mi? "Rahatsız ediyorsun zaten Emir. Sana her seferinde uzaklaş benden demekten yoruldum. Salak mısın anlamıyo...