"Albay bizi niye ormanın ortasına getirdi amına koyayım, ayı mı avlayacağız." dedi Kırşehirli , yaprak hışırtıları ve börtü böcek sesi arasında ormanda yürüyorduk. En önde gidiyordum.
Silahlarımız yoktu , üzerimizde sadece askeri tişört pantolonlarımız ve botlarımız vardı.
"Şurdan bir terörist çıksa taş mı fırlatacağız amına koyayım, silahlarımızı niye aldılar." dedi Kırşehirli homurdanarak , geldiğimizden beri söylenip duruyordu.
"Bir sus abicim nolur ya , zaten soğuk iç organlarıma işledi burda." dedi Salih sinirle yürümeye devam ediyorduk.
"Bu saat normalde eğitim saatiydi , antrenman yapmamız gerekmiyor mu? Ne işimiz var burda?" diye sordum , "Biz de onu sorguluyoruz ya.." dedi Kırşehirli.
Dalları önümden çekerken karşımızda Albay ve Yıldırım bir askeri daha gördüm.
Yıldırım ve o asker ellerini arkada bağlamıştı. Yıldırım kolunda siyah bir kumaş bağlıydı , diğer asker de ise beyaz bir kumaş vardı.
"Seçin askerlerinizi Savaş ve Yıldırım yüzbaşım." dedi Albay , biz birbirimize bakıyor olayı anlamaya çalışıyorduk.
Bir Yıldırım bir Savaş komutan sırayla tek tek isimler söyleyerek askerleri yanlarına aldı. İki takıma ayrıldığımızı fark ettim.
Herkes takımlara geçtiğinde kalan tek kişinin ben olduğumu fark ettim. Beni bilerek seçmemişlerdi , yabancıyım diye..
"Christopher sende Yıldırım komutanın takımına geçiyorsun." dedi Albay , Yıldırım'ın sinirle bir şeyler söylendiğini duydum , seçebildiğim tek cümle ".. takımı geriye düşürür bu aptal fransız.." olmuştu.
"Ormanın içeresine yerleştirelen kırmızı sancağa ilk ulaşan kazanacak. Kazanamayan takıma ceza yok." deyince gülümsedim ve herkeste benim gibi gülümsüyordu , "Kazanan takıma ödül de yok." deyince bu sefer herkesin suratı düşmüştü.
"Dağılın!" dedi albay , Yıldırım komutan bizi çoktan organize ediyordu.
Sen ve sen şuraya , siz üçünüz buraya diyordu. Yine en sona ben kalmıştım. "Sen benimle geliyorsun." dediğinde sevindim , demek ki o kadar da nefret etmiyordu benden.
"Şimdi yanlış bir şey yaparsın.. Gözümün önünde dur." deyince yüzüm düştü. Komutan olduğu için sesimi çıkaramıyordum. Hem sinirleniyodum hem de üzülüyordum.
"Emredersiniz komutanım." dedim , ve diğerleri yavaş yavaş dağılmaya başlayınca ikimiz ormanın derinliklerine doğru indik.
Yavaş yavaş temkinli bir şekilde yürüyorduk çünkü belirli yerlere tuzak yerleştirdiklerini biliyorduk. Bir kişi tuzağa yakalansa bir çift göz eksik oynuyoruz demekti.
Yıldırım komutan önden gidiyordu , sürekli çevresine bakındığı için önündeki çakıl taşını fark etmedi "Komutanım taş.." dememe kalmadan , yere düştü.
Gülme , gülme , gülme..
"Sikeyim.." dedi yavaşça doğruldu , üzeri çamur olmuştu ellerini çırparak ayağa kalktı ama ellerinde hala biraz çamur vardı.
"Sen gülüyor musun Fransız?" dedi bana bakarak , "Hayır komutanım." dedim gülümseyerek , bana yaklaştı ve ellerindeki çamuru üzerimdeki tişörte sildi.
"Allahsız kitapsızlarla uğraşıyoruz.." dedi yürüyerek , ne kadar huysuz biriydi.
Onu takip etmeye devam ettim. "Komutanım ben Hristiyanım." dedim , "Bana ne." dedi sertçe umursamadan ve yürümeye devam etti. "Kitapsız değilim." diye cevap verdim , "Sesini kesecek misin? Yoksa ben mi keseyim?" diye sordu sertçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEĞMEN - GAY
RomantikKara Harp Okulu'ndan yeni mezun Fransız teğmen ve Türk yüzbaşının hikayesi. Yıldırım × Christopher