Paris

10.1K 818 301
                                    

Yıldırım sıkı sıkıya elimi tutarken etrafına bakınıyordu.

"Ne kadar çok Türk var böyle. Her yer kebapçı dükkanı." dedi, "Benim gittiğim bir kebapçı var oraya gidelim mi?" diye sordum.

"Önce otele mi gitsek?" dedi Yıldırım bana dönerek, elinde tuttuğu bavulu işaret etti. Uçaktan ineli çok olmamıştı.

"Yıldırım sen iyi misin?" diye sordum, uçaktan bu yana hep gergindi. Biraz tuhaf davranıyordu.

"İyiyim. Niye sordun?" dedi, "Gergin gibisin? Sevmedin mi Paris'i?" diye sordum.

"Ondan değil aslında başka bir şey var.." dedi ve derin bir nefes aldı, "Ne oldu?" diye sordu.

"Boş ver." dedi, adımlarımı durdurdum.

"Söyle Yıldırım ne olduğunu." dedim, "Önemli bir şey değil." dedi, "Madem önemli değil niye söylemiyorsun?" dedim.

Yıldırım derin bir iç çekti ve ensesini kaşıdı, "Chris.." dedi üzgünce, "Söyle." dedim, meraktan çatlayacaktım şimdi.

Söyleyemeyeği kadar kötü ne olabilirdi ki.

"Evden çıkarken vestiyerin üzerine şeker ve çikolatalarımı koymuştum ama aceleden almayı unuttum.." dedi ve "Saatlerdir şeker yemedim, ondan canım sıkkın." dedi.

Onun bu dediğine kendimi tutamayıp güldüğümde, "Neye gülüyorsun?" dedi, "Ya Tanrım.." dedim gülmeye devam ederken, "Bu muydu?" diye sordum.

"Evet buydu, başka bir şey mi bekliyordun?" dedi, "Hayır sadece.. Neyse.." dedim ve gördüğüm dükkan ile gülümsedim.

"Su alıp geliyorum bekle burda." dedim, "Ben de geleyim." dedi hemen, "Şuraya gideceğim ne gerek var?" dedim.

"Geleyim." dedi Yıldırım tekrar, "Yıldırım bir şey olmaz, dur burda." dedim ve yanından ayrıldığımda, dönüp arkamı ona baktım.

Yanlız kaldığı için tedirgin gibiydi.

Ben markete girmek yerine son saniye yandaki pastaheneye girdim.

Tanıdık mekandı, teyzemin eski eşi işletiyordu burayı.

Mekan eski tip ahşap masalardan, tavanlardan uzunlamasına sarkan lambalardan oluşan ve muazzam havası olan bir yerdi.

Tezgahın arkasında, arkadaki rafları silen Hodge amca kapının üstündeki her kapı açılıp kapandığında çalan eski tip çan sesiyle bakışlarını bana çevirdi.

"Chris!" dedi kocaman gülümseyerek, "Hodge amca.." dedim tezgahının önüne geldim.

"Hangi rüzgar attı seni buraya?" dedi merakla, "Gezmek için geldim." dediğimde Hodge amcamın yüzü düştü.

"Ailenle olan olayları duydum, çok üzüldüm Chris." dedi, "Önemli değil, artık unuttum umursamıyorum bile." dedim.

"Yapma evlat, o kadar mirası Nathan'a mı bırakacaksın?" dedi, "Onunla uğraşmak beni zorlamaz mı?" diye sordum.

"Hodge amcanın eski bir avukat olduğu unutuyorsun, arkadaşlarımla konuşurum sana avukat tutarız." dediğinde, "Benim de en az senin kadar o aileden haz etmediğimi biliyorsun." dedi.

Derince iç çektim ve ellerimi tezgaha yasladım, "Eğer fikrimi değiştirirsem sana haber veririm, teşekkür ederim." dedim.

"Burası hâlâ aynı Hodge amca, hâlâ çok güzel. Şeker kokusu muazzam.." dedim, "Fırınlar çok iyi çalışıyor." dedi.

"Senin kruvasanını yemek için insanlar çok uzaklardan geliyor. Sosyal medyada gördüm, çok güzel.." dedim, "Kruvasanım konusunda mütevazi olamayacağım Chris. Dünyada en iyi ben yaparım, rakibim yok." dedi gülerek, "Bundan şüphem yok." dedim gülümseyerek karşılık verdim.

TEĞMEN - GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin