öncelikle herkese merhaba, açıklamaya koydum ama buradan da uyarıyorum. bu fic sizi tetikleyebilecek birçok öge bulunduruyor içerisinde, bkz; nefretin aşka dönüşmesi, toksik/sağlıklı olmayan ilişkiler, başkalarına zarar verme, mafya dünyası, yavaş gelişen ilişki vb. minhoyla jisung'un arasında 5 yaş var, bence age gap sayılmıyor ama ben yine de söylemiş olayım.yetişkin içerik uyarısını boşuna eklemedim, yine de okumak istiyorsanız kendi riskinizde okuyun lütfen ben uyarımı yapıyorum. okumazsanız da size darılacak halim yok. rahatsız olabileceğiniz şeyler varsa şimdiden ayrılabilirsiniz, buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim.
her şeyin sadece kurgudan ibaret olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
deneme olarak atıyorum beğenilirse kalır profilde beğenilmezse taslaklarda devam ederim.
herkes okeyse başlıyoruz, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
iyi okumalar!!!
☆☆☆
Buz tutmuş parkın çakıl taşlarıyla dolu patikasında ciğerlerini tıpkı parktaki buzlar gibi kesen soğuk havayı soluyarak yağan yağmurun altında koşuyordu Han Jisung. Üstündeki siyah kapüşonlu terden mi yoksa yağmurdan mı yapışmıştı üstüne emin değildi. Sol elini kapüşonlusunun cebinden çıkartıp saatine baktı, neredeyse akşam sekizi vuruyordu akrep ve yelkovan. Yükselen ağaçlardan zar zor seçilen karanlık gökyüzü çakan şimşekle birlikte morumsu bir renkte aydınlandığında kafasını gökyüzüne çevirdi. Yerçekimine yenik düşen damlalar birer birer esmer tenini ıslattı. Yeryüzündeki tüm günahları silebilirmiş gibi yağan yağmura gülümsedi Jisung. Yine de biliyordu ki hiçbir şey, hiçkimse kurtaramazdı onu günahlarından. Ne kadar yıkarsa yıkasın, suyun altına ne kadar tutarsa tutsun kandan arınmayan ellerini kandan arındıramazdı.
"Bay Han" dedi arkasından Choi, Jisung'un aksine nefes nefeseydi. Dudaklarının arasından firar eden nefes buhar olarak havaya yükseldi. "Saat yaklaşıyor, eve dönmelisiniz efendim." Jisung, Choi'nin söylediklerine kulak asmadan, temposunu da bozmadan koşmaya devam etti.
Patikayı tamamlayıp malikaneye geri döndüğünde kapıda yığılan korumalar ona saygılarını gösterecek şekilde eğildiler. Korumaların aralarından süzülerek, yağmurun kar suyunu bulanık bir çamura dönüştürdüğü bahçeye attı adımlarını. Babası, üç katlı devasa malikanenin ikinci katındaki odasında camın önünde çatık kaşlarıyla kendisine bakıyordu. Bütün camları çerçeveleriyle birlikte indirme isteğini bastırmaya çalışarak yumruklarını sıktı Jisung ve malikaneye girip ortalığı çamur etmeyi önemsemeden hızlıca odasına çıktı.
Sıcak bir duş alması, pahalı takımını üstüne geçirmesi ve kumaş pantolonunun aksine deri olan siyah ceketine uyumlu deri kıravatını takması. Bütün bunlar yalnızca on beş dakikasını almıştı. Masanın üstünde hiçbir bildirimi olmamasına rağmen sessizde duran telefonunu cebine sıkıştırıp odasından çıktı. Arkasında bıraktığı dağınıklık, sanki hiç varolmamış gibi temizlenmişti. Dış kapıyı bir kez daha açtığında kapının önündeki Choi ona doğru döndü.
"Bay Han, saçlarınızı kurutmayacak mısınız?" Boyası akan lacivert saçlarını parmaklarıyla geriye doğru tarayıp arabasına doğru yürüdü Jisung. "Bir kez cevap verse dişimi kıracağım." Dedi Choi, Jisung'un duymadığını sanıp söylenerek. Jisung arkasına dönmeden ona omuzlarının üstünden baktı. "Eğer dişini kırmazsan bizzat ben kıracağım Choi, haberin olsun." Dedi korumasına yanıt olarak. Ardından içine oturduğu arabanın kurşun geçirmez kapısını gürültüyle çarparak kapattı. Filmli siyah camdan bakıp kafasını yukarı kaldırdığında babasının aynı yerde dikildiğini gördü. Sırtını delen bakışlarını hissetmişti zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, minsung (✓)
Fanfictionhan jisung'un içine çekildiği karanlıktan kimse değil ama lee minho kurtarabilirdi onu. tw's!!!![enemies to lovers, toxic/unhealthy relationships, harm to others, mafia world, slowburn, etc.] !bu hikayede geçen olaylar, karakterler, zaman ve mekan ö...