22. Bölüm

1.6K 194 220
                                    

Günlerdir ortalık çok sessizdi. O kadar sessizdi ki Jisung bunun fırtına öncesi sessizlik olduğunun farkındaydı. Geliyordu gelmekte olan.

Ofisinin kapısı çalındığında içeriye Choi'nin gireceğini biliyordu. Tekrar ve tekrar. Son günlerde Choi'den başka kimseyi görmüyordu. Minho'nun malikanesine yıkanmak dışında uğramıyor ve ofiste yatıyordu. Seungmin'in yanına iyi olduğuna emin olmak için gitmişti ama Changbinle ikisinin birbirlerine bakışlarını görünce aradan çekilmeye ve ihtiyacı olan zamanı onlara tanımaya karar vermişti. Changbin gerçekte kim olduğunu Seungmin'e açıklayacak mıydı merak ediyordu doğrusu.

"Evet Choi?" Önündeki dosyalardan kafasını kaldırmadan konuştu. Başta Choi'ye hiçbir şey anlatmayacaktı ama işler planladığından da hızlı gelişiyordu ve yardım alabileceği tek kişi Choi'ydi. Choi'den başka kimseye güvenemezdi ki Choi de güvenini boşa çıkarmamıştı. Epey ilerlemişlerdi, ufak tefek birkaç detayın üstünde çalışıyorlardı sadece.

"İstediğiniz dosyaları getirdim" Jisung omuzlarını düşürdü. Choi dosyaları masanın üstüne yerleştirirken hüzünle patronuna baktı.

"Çok yoruldunuz Bay Han, biraz ara verin. Sadece kendinizi yıpratıyorsunuz. Malikanede de devam edebilirsiniz, ayrıca sağlıklı bir uyku çekmeniz de gerekiyor. Günlerdir koltukta kıvrılıp uyuyorsunuz."

Hakkı vardı Choi'nin, kafasını sallayıp onun getirdiği dosyalarla birlikte diğer dosyaları da kucakladı ve ayağa kalktı Jisung. "Hâlâ Minho'dan bir haber yok mu?"

"Maalesef" kafasını iki yana salladı Choi. Jisung günlerdir Minho'nun nerede olduğunu merak ediyordu. Felix'i söylemesi için defalarca darlasa da elde ettiği koca bir sıfırdı.

Artık umursamamaya karar vermişti.

"Gerçekten yorulmuşum" arabaya geçtiğinde kemerini bağlayıp arkasına yaslandı. Choi arabayı çalıştırdığında kalan dosyaları incelemeye koyuldu.

Kağıtların yarısına gelmeden de mayışıp uyuyakaldı.

"Bay Han" gördüğü tatlı rüyadan sarsılarak uyanmak hiç de hoş değildi, yumruğunu kaldırıp Choi'ye doğrulttuğunda Choi gözlerini sıkıca kapattı ama beklediği yumruğu yemedi. Zaten kendisini uyandırdı diye niye yumruk atsındı ki Jisung?

Hiç öyle biri miydi o?

"Of, uyumak istiyorum. Ne ara geldik? Keşke tüm şehri turlasan da arkada sallana sallana uyusam Choi." Her bir yana saçılmış kağıtları toplayıp Choi'nin kucağına tıkıştırdı hepsini. Arabadan indiğinde kapının önünde duran Bogum kendisine selam verdi.

"Hoş geldiniz Bay Han"

"Hiç hoş bulmadım Bogum" Bogum şaşırmadan edemedi. "Nerede benim mango ananaslı siyah çayım?"

"Beğenmediğinizi sanıyordum"

"Sen öyle sanmaya devam et" Bogum'a gözlerini devirerek malikaneden içeri girdi ve ayakkabılarını çıkardı. "Neden içerisi bu kadar karanlık?" Vurulduğundan beri karanlıktan birazcık, çok azıcık korkuyordu. İçi daralıyordu. Koridoru aydınlatan düğmeyi bulana kadar elini duvarın üstünde gezdirdi.

"Aish. Sikeceğim ama" cebinden telefonunu çıkartıp flaşı açacaktı ki vücudunu saran kollarla yapabileceği en ani tepkiyi verdi.

Dirsek attı.

"Ah" flaşı açıp iki büklüm olan Minho'nun yüzüne doğrulttu.

"Ne yapıyorsun amınakoyayım?! Ödüm koptu, niye sessiz sessiz yaklaşıyorsun karanlıkta ya?"

"Sürpriz yapmak istemiştim Jisung!" Minho da tıpkı Jisung gibi bağırdı.

Jisung'un dirseği biraz yanlış yerlere gelmiş olabilirdi. Minho'nun omzundan yukarısı kıpkırmızıydı. Can çekişiyor gibi görünüyordu.

save me, minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin