Takım elbisesinin içinde otururken zaman Jisung için bir türlü geçmek bilmiyordu. Avcundaki bıçakların konumunu değiştirdi. Dışarıda bir anda bastıran yağmur ve tam olarak nereden sızdırdığını kestiremediği çatıdan tıp tıp yere çarpan damlalar odaklanmasına kesinlikle yardımcı olmuyordu.
Bıçakları sıkıntıyla fırlattığı sırada deponun kapısı açıldı ve Minho girdi içeriye. Dartı ıskalayan bıçaklara baktı ve içini çekti. Jisung'un canının sıkkın olduğunu anlayabiliyordu, aptal değildi.
"Ne yapıyorsun burada tek başına?"
Jisung omuz silkti. Gök gürültüsünün sesi zaten fısıltıdan ibaret olan söylediklerini iyice bastırdı.
"Duyamadım?"
"Dedim ki Bogum sadece bunlarla oynamama izin verdi."
Minho Jisung'un az önce söylediklerinin bunlar olmadığına emindi ama ısrar etmek de istemedi. Bugün mahkeme olduğundan stresli olduğunu biliyordu.
"Ne yapmak istiyorsun?"
"Atış."
"Gel." İnanamayarak baktı Jisung Minho'ya. Bu zamana kadar silahlarla oynamasına hiç izin vermemişti, sadece hançerlere dokunabiliyordu.
"Hangisini istiyorsun?"
Oturduğu yerden kalkıp camların ardındaki silahları teker teker geçti. Özel bir bölmesinin olduğu antika altıpatları gösterdiğinde Minho somurtmamaya çaba gösterdi. Henüz kendisinden başka kimse dokunamamıştı bu silaha, zamanında çok istemesine rağmen kız kardeşi Minseo'ya bile izin vermemişti.
"Antika bu."
"Farkındayım." Dedi Jisung kafasını sallayarak. Ellerini arkasında birleştirmiş büyüttüğü gözleriyle Minho'ya bakıyordu hevesli hevesli.
Nasıl hayır diyebilirdi ki Minho?
"Tanrım." omuzlarını düşürüp cebindeki anahtarı çıkardı. Jisung sessizce ellerini çırpıyordu arkasında, bu kadar kolay olacağını düşünmemişti.
Silahı bölmesinden çıkartıp beline yerleştirdi ve yürümeye başladı Minho. Depo büyüktü ve atış alanı deponun en arka kısmında kalıyordu.
"Neden böyle bir yer yaptırmaya karar verdin?"
"Çünkü koleksiyonumu seviyorum ve devam ettirebilmem için böyle bir yere ihtiyacım vardı. Antrenman yapmak için iyi oluyor. Eskiden bunun için merkeze gidip gelmem gerekiyordu."
Hedefleri ayarladıktan sonra silahı elleri titreye titreye Jisung'a uzatttı Minho. Evet silah önemliydi kendisi için ama Jisung'dan önemli değildi ya. Onun yüzü güldüğü sürece önemsemiyordu.
Silahı eline alıp her an kırılabilecekmiş gibi nazikçe inceledi Jisung. Uzun namluyu ve namlunun ortasındaki mermileri kontrol etti.
"Bir keresinde" gülerek kafasını iki yana salladı ve hedefe nişan aldı. Silah gök gürültüsünü bile bastıracak kadar yüksek sesle patladı, kulakları birkaç saniyeliğine sağır olurken mermi hedefin üstündeki insan figürünün karnını deldi. "Tıpkı buna benzer bir altıpatları vardı o adamın. On altı? Belki on yedi yaşındaydım. Kullanmayı çok istedim, kullanamayacağımı söyledi."
İkinci mermiyi hedefin omzuna isabet ettirdi Jisung. Minho merakla söyleyeceklerinin nereye gideceğini bekliyordu.
"Israr ettim. Kendini tekrar etmekten nefret ederdi. Ben inatçıyım, o inatçı. En sonunda kabul etti ama sinirden kuduruyor görsen. Kolumu tuttu çekiştirmeye başladı beni dedim ki tamam herhalde sonum geldi. Bu sefer gerçekten vuracak beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, minsung (✓)
Fanfictionhan jisung'un içine çekildiği karanlıktan kimse değil ama lee minho kurtarabilirdi onu. tw's!!!![enemies to lovers, toxic/unhealthy relationships, harm to others, mafia world, slowburn, etc.] !bu hikayede geçen olaylar, karakterler, zaman ve mekan ö...