arkadaslar selam,,, cok saskinsiniz biliyorum aylar sonra update geciyorum eger beni takip etmiyosaniz panomda paylastigim guncellemeden de haberdar olmamissinizdir haliyle. nihayet final bolumunu yazicak gucu kendimde buldum [*applauses* bkz dediginizi duyar gibiyim: cok sagol user:mutsuzyasamdonoru herkes fiki unuttu sana da zahmet verdik eksik olma.]
burada lafi cok uzatmicam bolum sonu daha cok konusurum, bolum cok uzun 5k kadar. yavas yavas mi okursunuz tek seferde mi okursunuz orasini ben bilemem.
umarim begenirsiniz, aklinizdaki soru isaretlerini??(herkes fiki unuttu soru isareti falan kalmadi i knoww) gidermeye calistigim bi bolum oldu.
herkese iyi okumalar!!!
☆☆☆
Han Jisung
Gözlerimi araladığımda Minho yanımda uyuyordu. Böyle zamanlarda nerede olduğumun pek bir önemi olmasa da onun eski odasındaydım.
Omurgamdan aşağıya yayılan tatlı sızı ve başımda da biraz ağrıyla yatakta doğruldum. Sevgilimin ergenliğinden kalma eski bir tişört bile üstüme bol geliyordu. Ne yalan söyleyeyim, yanında küçük kalmak, geniş göğsünün her zaman sığınağım olacağını bilişim bu noktada beni mutlu ediyordu.
Birkaç ay önceki Jisung beni bu düşüncelerim sebebiyle yaka paça döverdi belki. O zaman hiç kimseye ihtiyacım yoktu. Oldum olası yalnızlık benimleydi zaten, sanki bir parçamdı. Hâlâ da öyleydi.
Yine de hayatımda yalnızlığı sevdiğimi bilen birine bile ihtiyaç duyduğumu anlamam olması gerektiğinden uzun sürmüştü. Minho'nun varlığı beni rahatsız etmiyor, ruhumda ulaşamadığım bir kaşıntıya sebebiyet vermiyordu.
Onunlayken huzurluydum.
Telefonumu kontrol ettim, Seungmin yazmıştı birkaç kere. Şirketteki işleri yoğun olduğundan eskisi kadar konuşamayışımızdan, beni özlediğinden, Changbin hyung'un kendisini sorgulamasına neden olan davranışlarından yakınıyordu. İkisinin arasında hiçbir şey yoksa bile bir şeyler vardı ve Seungmin de artık bunu reddedemiyordu. Changbin hyungun çabaları nihayetinde filiz vermeye başlamıştı. Benim de onu özlediğimi, şu anda müsait olmadığımı ama en kısa zamanda arayacağımı mesaj attıktan sonra Minho'nun çıplak bacaklarıma doladığı kolunu nazikçe yatağa bırakarak ayağa kalktım.
Saat sabahın on buçuğuydu, normalde tavuk gibi erkenden kalkardı ama dün yorulduğunu bildiğimden bugün neden bu kadar geçe kaldığını sorgulamıyordum.
Yerdeki pantolonumu bacaklarımdan geçirerek Minho'nun banyosuna yürüdüm. Ellerimi ve yüzümü yıkadığım soğuk su biraz kendime getirdi beni. Odaya geri döndüğümde Minho'nun açılan üstünü geri örttüm. Odası tam anlamıyla nostalji kokuyordu. Dönmeyi asla istemediğim malikanedeki odamla ortak bir noktaları vardı ama böyle hissetmemi sağlayan kaynağın derinine inemiyordum.
Gülümseyerek odadan çıktım, merdivenleri indikçe mutfaktaki sesler netleşmeye başladı.
"Ay Jihye, çocuğu görmen lazım. Adeta bal küpü, çok sevimli. Minho anlatıyordu ama inanmıyordum. Yok artık, o kadar da olmaz diyordum. O kadarmış yemin ederim."
Miyoung teyzenin benden bahsettiğini anlayarak merdivenlerde duraksadım. Hakkımda bütün söylediklerini kelimesi kelimesine duymuştum ve şu andan itibaren her şeyi duyduğumu belli edecek şekilde mutfağa adımlayamayacak kadar da utangaçtım. Yüzümdeki sırıtışla odaya geri dönmeyi hesaplayarak arkamı döndüğüm an Minseo'nun sırıtışı yüzüme tokat gibi çarptı. Ne zamandır oradaydı bilmiyorum ama anlaşılan benim gibi o da her şeyi duymuştu.
"Bu sırıtışı biliyorum." dedi kafasını sallayarak. Komik bir kızdı esasında, yine de gözlerindeki parıltılar zır deli olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, minsung (✓)
Fanfichan jisung'un içine çekildiği karanlıktan kimse değil ama lee minho kurtarabilirdi onu. tw's!!!![enemies to lovers, toxic/unhealthy relationships, harm to others, mafia world, slowburn, etc.] !bu hikayede geçen olaylar, karakterler, zaman ve mekan ö...