23. BÖLÜM: KORKU VE ARZU

60.3K 5.2K 5.2K
                                    


Herkese merhaba!
Bu bölüm bazı detaylar içeriyor. Bir de geçmiş bölümlerini tek bir günü anlatıyormuşum gibi düşünmeyin, sürekli zaman atlaması şeklinde düşünün çünkü tüm o zamanı anlatmaya kalkarsam sadece geçmişleri bir kitap olacak...

Bu yüzden daha çok önemli olabilecek şeyleri ve ikisinin arasında olan ilişkiyi az çok anlayabilmemiz için kesitler sunuyorum.

Bir sonraki bölüm muhtemelen malum ihanet bölümü olacak ve 25. bölüm günümüze geçebileceğiz. Ama onu yazmaya başlayayım sonra konuşalım...

Keyifli okumalar diliyorum!

Yıldızımızı parlatacağız unutmayalım lütfen;;

NP: Andrew Lloyd Webber, The Phantom Of Opera

***

Babam hiçbir zaman konuk ağırlamayı seven biri olmamıştı, annemin hayatta olduğu günlerde bile. Bu yüzden Kont Dekalton'un uzayan misafirliğini sadece onun gibi yaratıkların sahip olduğu bazı becerilerle ilgili olduğuna emindim.

Ahlaz Akmaner'in malikanenin salonunu basıp benim için başka bir huzursuz estirmesinin üzerinden haftalar geçmişti. Büyük ağabeyim Lorenzo döndüğünde olanlardan pek memnun olmasa da daha önce hiç çıkmadığı gibi yine babama karşı çıkmadı. Bilhassa kontun servetinin gerçek değerini öğrendiğinde. Tüm bunları akşam üstü yemekten sonra babam piposunu içmek üzere odasına çekildiği bir vakitte kapılarını dinleyerek duymuştum. Beni onunla evlendireceklerdi. Kont bunu benim istememin kendisi için önemli olduğunu söylüyordu ama ailemde işler hiçbir zaman benim tercihlerimle ilgili olmazdı.

O gece uyandığımda odamın penceresinde başka bir rüzgar çanının sesini duymuştum. Hava fırtınalı olmasına rağmen sesi kulaklarıma ulaşmıştı. Duvarlardan yansıyan gölgelerin içine kadar süzülüyordu ve kim bilir neden kulağıma bir ninni gibi geliyordu. Karanlık bir ninni. Pencerenin duvara çarpan kanatlarını kapatmak rüzgarın şiddetiyle zor olsa da nihayet sürgüsünü çekmeyi başarmıştım. İrkilerek omuzlarımı gerdim. Odanın içindeki taştan şöminenin ateşi sönmüştü, pencereden içeriye giren rüzgar şimdi çıplak tenimde rahatsız edici bir şekilde dolaşıyordu. Uzun beyaz geceliğimi üzerime giyinip saçlarımı fırçaladım. Yüzüme biraz pudra sürdükten sonra elime bir mum aldım. Bu bol geceliklerin içinde kendimi bir hayalet gibi hissetmemem ne mümkündü.

Ahşap merdiven basamaklarını inerken sessiz olmaya dikkat ediyordum. Bu saatlerde kimse evde olmuyordu, evde olurlarsa da benim çıkardığım sesleri duyamayacakları kadar ağırdı uykuları. Sadece bir kişi vardı nefesimi bile duyabilecek, dikkat etmemin sebebi de ta kendisiydi.

Mumu mutfaktaki büyük ahşap masanın üzerine bıraktım. Parmak uçlarımda hareket ederek ısınması için kaba biraz su ekledim. Mutfak çok genişti, tek mumun ışığı hareket etmemi zorlaştırıyordu. Çok sık kullandığım bir yer olmadığı için aradığımı bulmakta zorlanıyordum. Pencere boşluklarından içeriye giren rüzgarın uğultusu kaynamaya başlayan suyun sesiyle yarışıyordu. Perdeler boşluklardan sızan rüzgarla uçuşuyor ve duvara yansıyan gölgeleri dikkatimi dağıtıyordu. Tezgahın üzerindeki marmelat kavanozunu açamayınca bir bıçak alıp kapağını zorlamaya başladım.

Arkamda hissettiğim rüzgar ve mumun duvarın üzerinde titreyen cılız alevi bir anlığına gözlerimi kapatmama neden oldu. Kontrolümü kolayca kazanıp kaşlarımı kaldırdım.

"Bu işte git gide daha iyi olduğumu sanıyordum," diye mırıldandım. Ama belli ki umduğum kadar sessiz olmayı başaramamıştım. Malikanenin kendisi oldukça gürültülüydü. Ahşaplar sürekli gıcırdar, pencereler özellikle bu gece olduğu gibi fırtınalı günlerde sallanır, tavan arasındaki ve kalın duvarların içinden geçen küçük hayvanların tıkırtıları susmazdı.

CANAVARIN DA KALBİ VARMIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin