Geçmiş•
Mete genelde insanlarla tanışmayı sevmezdi. Hep bir bahane bulur yeni ortamlara girmekten itinayla kaçınırdı. Bugün ise yanında oturan esmer kız yüzünden hiç heves olmadığı ortama çekilmişti. Bir hafta önce gece kulübünde tanıştığı İrem'le, bu ikinci buluşmalarıydı. Gece kulübünde çok vakit geçirmemişler, sadece muhabbet etmişlerdi ama İrem ona bir saat önce mesaj attığında canı sıkıldığı için kızın yanına gelmişti. Yarım saattir de İrem'in üniversitesinin kampüsündeki bir kafede kahve içiyorlardı.
"Aslında çok sevgilim olmadı. İnsanlarla tanışmayı seviyorum." Mete kızın cümlelerinden sonra uyumsuz olduklarını bir kez daha anladı. Ona göre ikisinin ortak görüşte olduğu tek fikir de bu olmalıydı. "Sen benim hakkımda ne düşünüyorsun?"
Mete buz gibi olmuş kahvesinden bir yudum alıp kafenin tamamen camdan olan duvarından dışarıyı izledi. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu.
Kıza cevap vermek için araladığı dudaklarını kafenin kapısından giren üç bedenle tekrar kapattı. En önde kısa boylu sarışın bir çocuk girmişti. O kadar çok ses yapıyorlardı ki bütün insanların bakışları onlara dönmüştü. Sarışın çocuk etrafı izlerken onun arkasından hafif kilolu gözlüklü bir çocuk onun kolundan tutup onların olduğu tarafı gösterdi. İrem elini kaldırıp işaret ettiğinde Mete en arkadaki üçüncü kişiye bakıyordu.
Bir seksen boylarında olmalıydı. Mete'den kısaydı ama spora gittiği uzaktan bile belli oluyordu. Sinek kaydı tıraşı olmuş suratı pürüzsüzdü. Kumral saçları çok kısa sayılmazdı. Bakışları telefonundaydı kafasını kaldırmamıştı ama adımları önündeki iki kişiyi takip ediyordu.
"Selam." Sarışın çocuk selam verdiğinde kumral olan nihayet kafasını kaldırıp bakışlarını karşısındakilere çevirdi. Ağzından belli belirsiz bir selam çıktığında Mete ile göz göze geldiler.
"Nerede kaldınız ya?" İrem'in yüksek sesiyle tüm bakışlar ona döndüğünde Mete ayağa kalkmalı mıydı onu düşünüyordu. "Sırılsıklam olmuşsunuz bir de."
"Ne yapalım kızım ya? Hoca salmadı." Gözlüklü çocuk ıslak ceketini çıkarıp sandalyeye astı. Diğerleri de onun yaptığını yaparken İrem, Mete'ye baktı.
"Bu Mete," Biraz duraksayıp devam etti. "Arkadaşım."
Mete onlara dönen bakışlar yüzünden hafifçe başını salladı.
"Selamün Aleyküm."
"Beyaz tişörtlü olan kuzenim, Temurhan." Mete, İrem'in tanıttığı kumral çocuğa baktı. Yine göz göze geldiklerinde Temurhan sıfır mimikle ona bakıyordu. Islak saçlarından bir damla boynuna süzüldüğünde Mete hala onu izliyordu. İrem diğer çocukların isimlerini söylese de dikkat etmemişti. Tam karşısında oturan herifte bir şeyler vardı.
Herkes garsona sipariş verirken Mete konuşmak için çabalamıyordu. Zaten İrem ve sarışın çocuk hiç susmadan hocalarının dedikodusunu yapıyordu.
"Mete sen ne mezunuydun?"
Gözlüklü çocuk ortamdaki muhabbetten sıkılmış olmalı ki ona bulaşmıştı.
"Gastronomi."
"Biliyordum ya." dedi sarışın çocuk gözleri parlayarak. "Sen Çamlıca restaurantta çalışan şefsin değil mi? Hatta oranın sahibi senin amcan."
Mete muhabbetin yine dönüp dolaşıp amcasına geldiğini görünce şaşırmadı. Zaten bu şehirde yaşayıp da amcasını bilmeyen insan tanesi yoktu.
"Sen Davut Çamlıca'nın yeğeni misin?" Temurhan denilen soğuk nevalenin muhabbet ilgisini çekmiş olmalıydı ki ilk defa Mete'ye yönelik bir soru yöneltmişti. Mete uzun saçlarını karıştırdı. Sinirlenmemeye çalışıyordu. Çünkü konu amcası olunca o hep sinirlenirdi.
"Aynen koçum."
"Amcan mafya mı gerçekten ya?"
Yok ebesinin amı, dedi Mete içinden, sarışın çocuğa bakarken.
"Yok ebesinin amı Taner." Temurhan'ın söylediğiyle herkes ona baktı. "Ne biçim soru soruyorsun?"
"Ee bir ben mi söylüyorum Temur bunu? Sen daha iyi bilirsin babası emniyet müdürü olan sensin."
Bu sefer de şaşırma sırası Mete'ye geçmişti. "Sen emniyet müdürünün oğlu musun?"
"Aynen koçum." dedi Temur dik dik Mete'ye bakarak. Ortam aniden gerildiği için herkes diken üstünde oturuyordu. Mete bu çocukta bir şey olduğunu biliyordu.
"O zaman sen bilirsin. Söyle bakalım amcam mafya mı?"
Temur'un gözleri sinirden parladığında Mete güldü. O yıllardır bu mafya muhabbetine alışkın olduğundan çok siklemiyordu.
"Ya tamam, kesin şu muhabbeti." İrem ikisine birden bakıyordu. "Sizi düzgünce oturalım diye çağırdım hemen kavga ediyorsunuz."
"Kavga falan ettiğimiz yok İrem."
"Tamam o zaman Temur. Başka şeylerden konuşalım olur mu?"
Kumral çocuk omuz silkip çayını yudumladığında Mete onu izliyordu. İlgisini bir türlü üzerinden çekemiyordu. Her hareketini izledi. Temur üzerindeki bakışların pekala farkındaydı ama tek kelime etmiyordu.
"Mete sen neler yapıyorsun boş vakitlerinde?" Mete konunun ne ara buraya geldiğini bilmese de İrem'in onu konuşturmaya çalıştığını biliyordu.
"Adam doğramak ve haraç kesmek dışında mı?"
Temur hariç herkes onun bu dediğine güldüğünde Mete'nin de dudakları kıvrıldı.
"Oğlum harbi sen de o tip de yok. Uzun saç, piercing falan." dedi Taner gülmeye devam ederek.
"O tip nasıl oluyormuş Taner? Bir anlatsana" dedi Temur. Bu konu her açıldığında gerim gerim geriliyordu.
"Böyle takım elbiseli, kodaman falan." Taner bir anda aydınlanmış gibi gözlerini sonuna kadar açtı. "Lan sakın böyle konuştuk diye topuğumuza sıktırma." dedi tırsarak. Mete çocuktan hiç hoşlanmadığı için yüz ifadesini sert tutarak Taner'in gözlerinin içine baktı. Bir yandan da dirseklerini masaya yaslayıp eğilmişti.
"Sakın 30 yıl hukukun olmayan birine sakın deme."
Taner, Mete'nin cümlesinden sonra sıçacakmış gibi olduğunda ortamda kahkaha sesi duyuldu. Temur kendini tutamayarak gülmeye devam ederken Mete onu izliyordu. Karşısındaki çocuğun güzel yüzünü bakmaktan eskitmişti ama bugün kendini durduramıyordu. Güldüğü için kısılan gözlerine, beyaz dişlerine, belli belirsiz gözüken gamzelerine baktı. Mete yaptığı Kurtlar vadisi repliğini anlamış olmasına bile takılmamıştı. Sadece onu izlemekle meşguldü.
•
-T
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Aşımı ✓
Ficção AdolescenteYaşadığı hafıza kaybı yüzünden sevgilisini unutan genç ve kendisini inatla hatırlatmak isteyen sevgilisi... -Texting