4.9

6.8K 571 71
                                    


Kapı zilinin saliselik duyulmasıyla kapıyı açması bir oldu. Karşısındaki beden, eli havada kalmış bir şekilde Mete'ye bakıyordu.

"Kapıda mı bekliyordun?" Temurhan ayakkabılarını çıkarıp içeri geçerken Mete hala kapı kolunu tutar vaziyette duruyordu. Temurhan elindeki tableti Mete'nin eline tutuşturdu. Bu sayede Mete nihayet kapıyı kapatmayı akıl edebilmişti.

"Ne kapıda bekleyeceğim ya?" Temurhan koyu yeşil koltuğa oturdu. Mete de başka hiç yer yokmuş gibi onun yanına sokulduğunda Temurhan dik dik ona baktı. "Camdan izliyordum."

"Saat gece 12. Beni bu saatte buraya getirttin. Bir zahmet izle."

Temurhan, Mete'nin elinden tabletini alıp açtı. Bir yandan dizlerini kendine çekip koltuğa iyice yayılmıştı. Tabletinin kalemini çıkarıp yaptığı taslağı açtı. O, Mete'yi takmadan işiyle uğraşırken Mete bu durumdan hiç rahatsız olmamış bir şekilde onu izliyordu. Üçlü koltuğun iki ucunda oturuyorlardı. Mete çok fazla uzak olduklarını düşündüğü için Temurhan'a belli etmemeye çalışarak koltukta kaymaya başladı. Bir yandan da konuşmaya çalıştı. "Çay, kahve? Ne istersin?"

"Bu saatte kafein tüketmem, bilmiyor musun?" Temurhan yan gözle ona baktı. Mete bunu unutmamıştı elbette. Çünkü kendisi günün her saati kahve içen biriyken Temurhan akşamları ağzına sokmazdı.

"Belki içmek istersin diye düşündüm. Uykun var gibi." Temurhan onun bu cümlesini kanıtlamak ister gibi esnediğinde Mete gülümsedi. Bu kısa sürede amacına ulaşmış Temurhan'ın dibinde bitmişti.

"Çok hem de ama bunu bitirmem lazım."

Tabletin ekranını Mete'ye gösterdi. Mete geçen seferden biraz hatırlıyordu. Temurhan ona nasıl yapıldığını anlatmıştı. Bu yüzden kumral çocuğun ellerinin arasındaki tableti aldı. Temurhan itiraz etmeden vermişti. Gerçekten yorgun olmalıydı.

"Ben buna devam ederken sen kendine bitki çayı yap. Sevdiklerin ikinci çekmecede. Oraya koymuştun."

"Nasıl yapacağını biliyor musun?" Mete onun sorusuna başını sallayıp tablet ekranına geri döndü. Zaten çok bir şey de kalmamıştı. Temurhan ayağa kalkıp mutfağa giderken onu izlemeden yapamamıştı. Temurhan'ın üzerinde siyah eşofman takımı vardı. Mete onun böyle rahat bir şekilde gelmiş olmasına sevinmişti. Çünkü insanlar rahat oldukları yerlere böyle giderlerdi. En azından Temurhan öyleydi.

"Mete?" Mutfaktan gelen sesle tableti elinden bırakmadan ayağa kalktı. Küçük mutfağa girdiğinde Temurhan ısıtıcıya su koyuyordu. "Gelmene gerek yoktu. Sana ne yapayım, diyecektim."

Mete tableti masaya bırakıp kahve makinesinin yanına geçti. Isıtıcıyla yan yan oldukları için Temurhan da hemen yanı başındaydı.

"Ben kahve içeceğim." Mete kahveyi yaparken bir yandan da Temurhan'ın çıkardığı bitki çayını görmeye çalışıyordu. Temurhan onun ne yapmaya çalıştığını anlayıp küçük paketi elinde salladı. Mete gördüğü sarı paketle güldü.

"Niye güldün?" Temurhan ona hafifçe omuz atmıştı.

"O çayı içeceğini biliyordum. Ondan güldüm."

"Bunu seviyorum." dedi paketi açarken. Paketi açıp burnuna götürdüğünde ikisi aynı anda konuştu. "Kokusu çok güzel."

Mete arkasını dönüp tezgaha yaslanmıştı. Temurhan aynı anda söyledikleri cümleden sonra kızardığında Mete kaynayan suyu onun kupasına döküyordu. "Demek benden hoşlanıyorsun Temurhan." Onu biraz daha utandırmak istemişti. Temurhan çok utanan bir değildi. Bu yüzden elindeki şansları kullanıyordu.

Zaman Aşımı ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin