0. GEÇMİŞİN HÜKMÜ

177 20 6
                                    

Ocak 2001, Diyarbakır

"Hadi jiyanamın (hayatım) acele et biraz, geç kalmayalım," dedi Ferzan, karısına doğru seslenerek.

Karısı Zerya, üçüncü çocuklarına hamileydi. Her ay olduğu gibi bu ay da, rutin kontrolleri vardı. Bebek gayet sağlıklıydı fakat geçen ay cinsiyetini öğrenememişlerdi. Bu yüzden şimdiki kontrolde daha heyecanlılardı.

"Geldim, Ferzan geldim. Az bekle iki dakika, insanı telaşa sokma ya!"

Zerya'nın bu hamileliği diğer iki hamileliğine göre daha zor geçiyordu. Rahatsızlanmıyordu ama çok fazla yiyordu. Hem yiyor hem de bu kiloları nasıl vereceğini düşünüyordu. Beş aylık hamileydi fakat daha şimdiden on iki kilo almıştı bile.

"Daye (anne), keşke bizde gelseydik, " dedi üzgün bir sesle evin en büyük oğlu Aram. İki yaşındaki kardeşi Ciwan ise kafa sallamıştı bu duruma, neyi onayladığını bilmeden...

"Dayem şimdi hava çok soğuk üşütüp hasta olursanız kardeşiniz üzülür," dedi Zerya ve oğlunun elini karnına götürdü. "Kardeşi üzmek istemeyiz di mi?"

Aram, annesinin bu sözlerine kayıtsız kalamadı ve "İstemeyiz," diyerek cevap verdi, hâlâ üzgün olduğu belli olan ses tonunda ve annesinin karnını okşarken.

"Doğunca hep birlikte bakacağız ona inşAllah, söz mü beyler?" dedi çocukların babaları Ferzan Bey. Bu sırada oğlu Ciwan'ın saçlarını seviyordu.

"SÖZ, SÖZ. SOYKAN SÖZÜ!" diye bağırdı Aram. Ciwan ise Fatma Hanım'ın kucağında hem olan biteni anlamaya çalışıyor hem de gülüyordu. Ciwan, gülmeyi seven bir çocuktu.

Konuşmaları duyan ev ahalisi ister istemez tebessüm etmişti bu mutlu aileye. Evin en eski hizmetlilerinden olan Fatma Hanım gördüğü tabloyla, 'inşAllah bir ömür böyle mutlu olurlar' diye geçirdi içinden.

"Biz çıkıyoruz Fatma abla. Çocuklar hep olduğu gibi sana emanet," diyerek Fatma Hanım'ın kucağında ki oğluna sarıldı, Zerya.

"Gözünüz arkada kalmasın, yavrularım. Hayırlısıyla gidin, hayırlı haberlerle de geri dönün inşAllah."

Gülümsedi Zerya. Bu konakta ki çoğunluk zaten ona iyi davranıyordu ama Fatma ablasını ayrı bir seviyordu. Tabi Fatma ablası da onu.

"Eyvallah abla. Hadi selametle, " dedi Ferzan. Oğlu Aram'a döndü ve "Biz gelene kadar Fatma ablayı üzmek yok. Her zaman anlaştığımız gibi." diyerek göz kırptı.

Aram'ın anne ve babası her onsuz bir yere gittiğinde, babası; oğluyla bir anlaşma yapıyordu. Oğlu, anne ve babası gelene kadar uslu durursa, bir çikolatayı kapmış oluyordu. Bu anlaşma şu anlık ikisi arasındaydı. Diğer kardeşlerde büyüdüğünde, elbette bu güzel anlaşmaya onlar da katılırdı.

"Anlaştığımız gibi," diyerek göz kırptı küçük adam, babasına.

Oğullarına el sallayarak konaktan ayrılan ikili, arabalarına binerek hastanenin yolunu tuttu.

Konaktan uzaklaşalı on dakika olmuştu ki "Şimdiden özledim, " diye söze girdi Zerya.

"Evînamın (aşkım)."

Kocasının seslenişi ve yanağına dokunuşuyla yüzünü ona doğru döndürdü.

"Çocuklarımız onlar, tabi özleyeceğiz ama her dakika dip dibe de olamayız ki. Alışalım buna jiyanamın (hayatım)."

Kafasını salladı Zerya. Kocası haklıydı ama o da napsaydı, anneydi... Yanlarındayken bile özlüyordu.

Konak, merkezin dışında olduğundan yaklaşık yarım saat sonra hastaneye varmışlardı. Tabi yolun bu kadar uzun sürmesinin bir nedeni de Zerya'nın, kocasını yavaş gitmesi için sürekli uyarmasıydı. Altmış ile gelmişlerdi. İbre altmış ikiyi görse uyarıyordu karısı, Ferzan'ı.

HEJAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin