prologue: Ares

108 4 17
                                    

Annesinin dediğine göre Ares, yağmurlu bir günün sabahına doğmuştu.

Ağlamayı hiç kesmeyen, istenmeyen, erken gelen ve babaannesi dışında doğum haberi kimseyi sevindirmeyen bir bebek. Üstüne üstlük Dünya'ya hapsolduğu gün, yağmurlu bir gündü.

O yüzden günahkârdı.
Yağmurda doğan herkes günahkârdır, derdi annesi.

Bazen annesinin yüzüne yapışmış nefret ve acımayla kafası çok karışır, sözlerinin yankısıyla ürperirken babasına bunun tam olarak ne anlama geldiğini sorardı.

Günün 24 saatini sarhoş geçiren adam ona kinle bakar ve cevap verirdi;
"Yağmurda günahkâr olmak hep daha kolaydır Ares. İnsanın günaha boyanmış ellerini sadece yağmur yıkar. Bunu sakın unutma."

Ares yağmurun günaha boyanmış ellerini yıkayamadığını öğrendiğinde on yaşındaydı.
Dedesinden yediği ilk ve son tokatla parıl parıl parlayan o meltemli yaz akşamı, Ares'in anne ve babasını trafik kazasında kaybettiğini öğrendiği ana tanıklık ediyordu.
Hastaneden kaçıp fırtınalı geceye fırlamış, ellerini göğe uzatıp sırılsıklam olana kadar orada dikilmişti.

Kimse geri gelmedi.
Ares'in işlediği günah temizlenmedi.

Yağmur, masumiyetinden fışkıran kanı yıkamadı.

Oysaki bu Ares'in hatasıydı. Bir nedeni bile yoktu. Çünkü onların evinde her şey Ares'in hatasıydı.

-Kimseyi mutlu edemiyorsun, derdi büyük halası Hera. "Sen geldin geleli ailemiz lanetli. Adından bile belliydi senin bizim sonumuz olacağın. Savaş meleği seni..."

Ares kalbi kırılmış her çocuk gibi çaresizce ağlardı.
Gözlerinden günah dolu yaşlar akar, istenmeyen çocuk Ares teselli dilenerek ağlardı.

Aynı şimdi olduğu gibi.

-Geri mi dönüyor yani, diye bir kez daha sordu Sadie bozuk Türkçesiyle.
Üniversiten tanıdık birinin duymasından korktuğu belliydi, yoksa Ares'in alay ettiği aksanını tekrardan ele vermezdi. "Dedeyi ikna edemez sen? Dönmeyecek Fransa'ya?"

Ares başını hayır anlamında salladı.

-Ama ben özler sen, dedi Sadie onu biraz daha ağlatmak için çabalarcasına dudaklarını bükerek. "Çok çok özler ben. Ben ne yapacak?"

-Dedeme karşı gelemem, Ares kiraz likörünün boşalmış şişesiyle bakıştı. "Ben gitmezsem o birini gönderir ve beni zorla bindirir uçağa."

Sadece klasik bar müziklerini ve sarhoş gülüşmeleri duydukları derin bir sessizlik oldu.
Sadie kısa bir veda için ısrar edip dersini ekmişti.
Ares de zaten çoktan her şeyini bavula tıkmış, dedesinin perili köşküne doğru yola çıkmaya hazır bir şekilde havaalanında uyukluyordu.
Uçağına bir saat kala iradesine yenik düştüğünü kabullenmişti bile. Dayanamayıp Sadie'yi aradıktan sonra kendini sürekli takıldıkları bu bara atmıştı.

-Senin dede kötü çok, Sadie içecegine uzanarak sarhoş sarhoş çemkirdi. "Çok kötü dede. Hata değil senin. Sen yapmadı her şey. Neden dede anlamaz?"

Ares dilini ısırdı, yalanlamamak için kendini tuttu. Bu doğru değildi.
Her şeyi o yapmıştı.
Dökülen viski onun viskisiydi.
Çakmak onun çakmağıydı.
Ama Sadie bunu bilmese de olurdu.

-Dede kötü, Sadie birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayınca kenarda sessizce sigarasını tüttüren barmen kısa bir göz attı ancak başka hiç kimse onlara ilişmiyordu. "Dede çok kötü Ares, çok kötü dede."

Ares hafifçe gülümsedi.
Günahkâr elleriyle kıza dokunmaktan çekiniyordu ama ihtiyaç duyduğu son bir sarılma vardı. Neyseki bunu sorgulayabilmesi için zaman verilmemişti.
Sadie çoktan kollarına atılmış, bedenini sımsıkı kucaklıyordu.

-Sen arayacak beni? Ben gelecek İstanbul'a, seni görecek. Ben özleyecek sen çok Ares.

-Ben de, Ares gözyaşlarının tekrar tekrar düştüğünün bilincinde, onayladı.

Bir yandan da korkudan ölüyordu aslında. Dedesini görmeyi bırak, sesini duyduğu anda döneceği geçmiş onu korkutuyordu.

Hem günahkâr olunca ağlamak daha kolaydı. O yüzden Sadie'nin kollarını kabul edip ağlamaya devam etti.

Ve işte o an Ares, günahın boyadığı ellerini temizleyen yağmurun bulutlardan değil de, gözlerinden geldiğini 21 yaşında, ilk ve tek arkadaşına veda ederken anladı.

Yağmur yağınca günahkâr olmak hep daha kolaydır.

-Arayacak ben Sadie.

~
Bonjour sevgili okuyucular.
Bu bölümü çok kısa tuttuğumun bilincindeyim.
Ama bunu tam bir bölüm olarak değil, ufak bir kesit olarak hikayenin en başına koymak istedim.

Ne düşündüğünüzü, yazım tarzımı nasıl bulduğunuzu da bilmek isterim.

Ares size nasıl bir karakter gibi geliyor?

Yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorum mes amis.

Birinci bölüm hikayenin asıl başlangıcı olacak.

Sevgilerimle,
Yazarınız Mona☆

Kovulmuş MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin