chapitre cinquième: Havin

60 3 17
                                    

Keyifsizim, ama söylemeden geçemem Nirvana ve Havin birbirleri icin yaratılmışlar.

~
-Ablan yarın geliyor çok şükür, gözümüz aydı Havin. Hem eniştenin işi çıkmış buralarda. Boğaz havası alası da gelmiş zavallının, hamile hâliyle tek gelmesin zaten, yolculuk zor...

Havin gözlerini devirdi ve cevap vermedi, aklı ablasına veyahut onun aptal evliliğine uğrayamayacak kadar bağımsızdı hayatından.

"Parfümün güzelmiş..."

-Hem ablan diyor ki Embar askerden dönmüş, koca delikanlı olmuş...

Ares, adı buydu.

Masalsı bir isim.
Hikayesi var.

Ares... Kıvrak lüleleri okşamak istiyordu.

Ares... Bileklerini tutmuştu.

Kiraz likörüyle kanlanmış günah dolu dudaklarıyla, manyak gibi bir şey olan Ares.

-Diyor ki bir tanışın, kaynaşın. Seneye de nişan...

Havin, elinden aniden kayarak düşen çay bardağının kırılmasıyla beraber annesine baktı.

Oniks gözlerini aldığı kadın bu muydu şimdi? Karşısında suspus duran melek?

Gözlerindeki karadelikleri, daha önce göğe başını kaldıramamış aciz ruhtan mı almıştı?

Yıldızsız bir annesi vardı.

-Kimseyle evlenmeyeceğim ben Amine Hanım, bunu o tilki dolu kafana soksan iyi edersin. Öyle mürvetimi falan göremeyeceksin. Senin gibi ruhunu doyuramadığım çocukları sırf karınları doyabilir diye getirmeyeceğim bu boktan dünyaya.

Amine alay edercesine güldü, şişmiş parmağındaki alyansa bakıyordu şimdi. Havin evde yalnız oldukları için memnundu.
Kardeşleri okulda değil evde olsalar annesi kendini acındırmakla kalmaz hüngür hüngür ağlardı da.

"Ne halt ediyorsun bu evde?"

"Abi lütfen, açıklayabilirim lütfen dinle."

"Defol git. Defol git sürtük seni."

-Nereye kadar gidecek bu? Mektep de bitecek, ya sonra? Üzülmeyecek misin kızım, yalnızlık dile kolay.

-Ben bana yeterim, Havin dekoltesi derin elbisesini süzen annesine tereddütsüzce gülümsedi. "Kendi derdine yan asıl. Kaç yıldır babamı çekiyorsun, devam et böyle. Aptal aptal katlan ona."

-Ya ne yapayım, Amine birden öfkelenerek diklendi Havin'e. "Laflara bak hele, yattığı yer girdiği koyun belli değil edepsizin. Rezil ettin bizi pabuç dilli rezil kepaze ettin. Babanı götüreceksin kalpten, adama gün yüzü göstermeden bir hâl getireceksin başına."

Havin neşesiz bir "hah" ile kalktı oturduğu ninni kokulu minderden. Gelmek bile hataydı bu cehennem çukurundan bozma aile şölenine.
Sokakta yatsa daha iyiydi.

-Gebersin it. Az bile o şerefsize.

Amine sustu, tek kelime daha etse Havin'in bir daha yüzünü dahi göremezdi ve Havin de bunu biliyordu.

Bir süre daha bakıştılar; inat ve imkânsız bir özlemle yediler birbirlerinin merhametlerini.

Sonra Havin çıktı gitti evden. Ayaklarının ezbere bildiği arnavut kaldırımları tiksintiyle aşarak ilerliyordu. Her tarafta yoksul çocuklar ve yoksul gülüşler vardı.

Gururun kurtuldu Havin, sen nasıl kurtulacaksın?

Hadi yurttan atıldı, bari işten kovulmasa iyiydi.
En azından geceleri çalışıyor, hiç istemese bile barlarda garsonluk yapıp üç beş kuruş kazanıyordu.
Gerçi o da yetmiyordu tabi. Üst üste iki kriz geçirmişti, hepsine de okulda yakalanmıştı.
Vizeler yaklaşıyordu, iki gram ders dinlemediği ve not tutmadığı için kalacaktı. Kimse ona notlarını da vermezdi zaten.

Her zamanki gibi bütün başına gelenler yüzünden, daha doğrusu başına getirdikleri yüzünden kendini suçluyordu çünkü hem antidepresanları kullanmayı kesmişti hem de kendinden başka kimsesi yoktu.

Rahat sigara içememenin verdiği gerginlik zaten günlerdir içini deşiyordu. En küçük kardeşi Elvan'ın astımı vardı ve aile evi denen melek deliğinde balkon yoktu.

Arkasından sürüklediği bavula kaçamak bir bakış attı, görmezden gelmek istese de iyice raydan çıktığının gayet farkındaydı.
Amine söylemese bile biliyordu bunu, ama bahanelerin arkasına sığınınca daha rahat hissediyordu.

Önüne gelenle takılıyor, iki gün sonra sıkılıp bırakıyordu. Onu bunu birbirine düşürmek, zenginse parmağında oynatmak, kafası atınca basıp gitmek, tek gecelik hayatlar yaşayıp bambaşka Havinler olmak kolaydı.

Zor olan içindeki ağlak Havin'i önemsemekti.

Ölümü arzulayan Havin.

Abisini seven Havin.

Ölmüş, gömülmüş, mezarı çiçeksiz Havin.

"Parfümün güzelmiş..."

Caddenin ortasında kalakaldı.

Parfümü güzeldi. Cebinde kalan son parayı o gün taksiye vermişti.

Sonuçta Ares ona bir iyilik borçlu değil miydi?

Kafalaması zor olmazdı, aklı hafiften gidik ve alkolik bir züppeye benziyordu.
Üstelik zengin, biraz para vermekle batmayacak kadar zengin...

Söyle neden olmasın?
Az bir para alsa geri öderdi.
Uzun süredir hayatında merak da yoktu zaten, iyice ıssız kalmıştı.

Susuz çölden beter durumda, meteliksiz, ailesinin sürtük damgası yapıştırdığı, evsiz, işsiz, mental olarak rahatsız, edepsiz, abisinin nefret ettiği, ablasının nedensizce tiksindiği, kardeşlerinin korktuğu, 22 yaşına gelmesine rağmen hayat hakkında sadece nefes almayı bilen ruhu yaşlı aptal bir gençti.

Parası da suyunu çektiğine göre ne halt edecekti?

O zaten kırılmış Havin, yapma. Başka birini bul. Sen hep birini bulursun.

Ama Havin başka birini istemiyordu, o istediği kişiyi zaten bulmuştu.

İstiyordu, öyleyse onundu.

"Yalnız kalacaksın Havin, utanıyorum senden. Senin gibi bir kardeşim olduğu için utanıyorum."

Havin yalnız değildi. Aciz ruhunun sürüklendiği bambaşka bir beden vardı.

~
Bu ne berbat karman çorman bir bölüm, hiçbir halt da anlamadım diyenler çok haklısınız mes chéries jfjxvdnskfj

Maalesef ben de pek beğenmedim ama elde bu var :((

Ayrıca itiraf edin Havin beklediğiniz gibi çıkmadı. Masum karakter yazdığım nerede görülmüş zaten benim...

Bakalım Havin, Ares'i mi kandıracak yoksa Ares zaten kandırılmaya dünden razı mı dhjdksfvjf

Her şeye rağmen dirayetle,
Sevgilerimle,
Ne yazdığını bilmeyen deli yazarınız Mona

Kovulmuş MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin