12.Bölüm☘️

271 52 26
                                    

Birbiri ile örüntülü garip ilişkiler, geçmişteki sırlar ve zamanın tüm yaşam ile iç içe geçtiği bir yerde sıkışıp kalmışlık hissi. Daha fazla ne yıpratabilir insanı, ne kırabilir?

Bekleyişinin sona erdiği güne kadar kapatacaktı tüm kapıları.

O gece çocukluğuna dair küçük bir an belirdi odasının orta yerinde. Tahmini 5,6 yaşlarında falan olmalıydı. Üzerinde etek ucu oyma dantelli diz üstü bir elbise olduğunu anımsadı. Beyaz bilekten dantelli çoraplar, beyaz pabuçlar ve tepeden yine beyaz bir kurdela ile toplu saçları. Sanki o haliyle karşısında duruyordu küçük Süreyya.

Gözleri biraz nemli, bakışları ürkekti. Küçük sallanır sandalyede ellerini dizlerinin üzerinde birleştirmiş şekilde oturuyordu. Muhtemelen köşke ilk geldiği yıla ait olduğunu düşündü. Yaklaşık bir saat orada hiç kalkmadan korkmuş bir vaziyette oturmuş çıt bile çıkarmamıştı. Ta ki rahmetli annesi odaya girip ona ne olduğunu sorana kadar.

O ana ait bazı detaylar çok silikken bazı detaylarda haddinden fazla canlıydı. Annesinin küçük adımlarla ona doğru yaklaştığını hatırladı. Yüzünde dünyanın hiç bir yerinde göremeyeceği güzellikle bir gülümseme çiçeklenmişti.. Oldukça açık kahverengi saçları, beyaz teni ve bal rengi gözleriyle muazzam güzellikte bir kadındı. Aslında Süreyya da ona o kadar çok benziyordu ki belki kendi doğursa o kadar benzeyemezdi.

Kozmik boyutların çarpışması gibi bir şey oldu ve Süreyya bir kez daha o anın içinde buldu kendini.

"Neden ağladın?" Bu soru içinde bastırdığı ağlama hissini tekrar gün yüzüne çıkarmaya yetmişti küçük Süreyya'nın. Ve minik ellerini gözlerine bastırarak hıçkırmıştı. Neden ağladığı hususuna gelince o hatıralarının silik sayfalarında yerini almıştı. Belki küçük bir yaramazlık yapıp akabinde azar işitmekten korkmuş olabilirdi.. Bilmiyordu.

Çocukluk anılarının en güzel, en hatırlamaya değer yanı annesine ait olanlardı. Ona dair ne varsa üst düzey bir güzellikteydi Süreyya'nın zihninde. Öncelikle güzel kelimesinin başka hiç bir şeye o kadar yakışmayacağı kadar güzeldi. Bakışları daima bir yaz günü kadar sıcak, sesi baharda şakıyan kuşların ki kadar mutluluk vericiydi. Ve zarafeti.. Bu kelime bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi...

Keşke ona bir kez daha sarılabilseydi. Bunu herşeyden çok daha fazla isterdi.

İçinde bulunduğu zamana dönünce elindeki dergiye odaklandı bir kez daha. O haftaki sayıyı okumak için heyecanlıydı. Son zamanlarda yapmaktan en keyif aldığı şey o dergiyi okumak olmalıydı.

Aynı vakitler Müjgan elinde üç fincan kahve ve birazda şekerleme ve lokum bulanan tepsiyle köşkün üst kat salonuna tutunmuş balkona çıktı.. Kahveleri bırakırken "Kahve içerken size eşlik etmeyi düşündüm, bir sakıncası yoksa" diye sordu. Hararetli bir şekilde konuşurken o gelince susan Müjdat ve Ali'ye.

"Tabii lütfen" dedi Ali boş sandalyeyi işaret ederken, Müjdat başı ile onayladı.

"Teşekkür ederim" dedi Müjgan otururken ve hemen merakı dahilinde bir soru yöneltti "Ee ne konuşuyordunuz?"

Ali "Hayatımda köklü değişikliler yaşanmakta şu sıralar. Onlardan bahsediyorduk" deyince Müjgan fıtratı gereği soluksuz fikir beyan etti "Onu biliyoruz"

Ali hayretle baktı ona. "Ben daha bugün öğrendim görev yerimin ve göreve dönme vaktinin belirlemdiğini... "

Müjgan erken davrandığı, içinde tutamadığı şeylere bir yenisini daha ekledi Müjdat'ın can alıcı bakışlarını fark edince ve Ali'nin cümlesinin yarıda kalmasına sebep oldu.

Süreyya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin