Bir şeyler açığa çıkmak için o geceyi beklemiş de uygun şartlar sağlandığında kafesinin kapısını açmayı başaran ispinozlar gibi uçup gitmişti yıllarca gizlenip, fısıltı ile konuşulduğu yerden.
Süreyya bir süre devam eden sessizliğini bozdu "Biliyordum"
"Nasıl?"
Rüzgarın ısrarla yüzünün önünde uçurduğu saçlarını dahi çekmeye tenezzül etmeden "Hissetmiştim" dedi.
Müjgan upuzun baktı öyle.. Arkadaşının canının yandığını biliyordu fakat ne söyleyeceğini bilemiyordu. Zaten böyle durumlarda ne denirdi ki, ne söylese onun acısını hafifletir, hayal kırıklığını nasıl tamir edebilirdi.
O gece korktuğu başına gelen, çocukluğuna yada çocukluğunun safiyane bütün duygularına veda eden, beklenilen gerçeklik ile yüzleşen ikinci bir kişi daha vardı orada..
Müjdat..
Hiç istemediği bir konuşmaya şahit olmak onu beklediğinden çok daha fazla, sandığından çok daha derin yaralamıştı. Çünkü o Süreyya'nın aksine yıllarını kendini kandırarak ona duyduğu hisleri istediği kalıplara sıkıştırmaya çalışarak, yani inkar ederek geçirmişti.. Belki de Süreyya'nın Ali'ye olan hislerini fark etmiş ve Ali'nin de onu sevme ihtimalini göz önünde bulundurarak çok sevdiği iki kişinin hayatındaki yeri değişsin istememişti.
Ama artık kendinden dahi kaçacak yeri kalmamıştı. Olmaktan korktuğu raddeye varmıştı çünkü.
Ne aklı söz dinliyordu ne de gönlü. Sanki az önce bir sel gelmiş ve onca zaman kurumuş bir çöle döndürdüğü kalbindeki her şeyi önüne katarak sürüklemeye başlamıştı. Mevzuyu daha net anlayınca gözlerini caddenin karşısındaki Süreyya'dan çekip hızla köşke oradan da odasına çıktı.
Pencereden sızan ay ışığı olmasa neredeyse zifiri sayılacak odasının orta yerine gelip durdu.. Gömleğinin en üst iki düğmesini sağ eli ile açtı ve sol koluna attığı ceketini yatağın üzerine doğru güçsüz bir şekilde fırlattı.. Yaklaşık iki dakika öyle durduktan sonra soluğu banyoda aldı. Soğuk su ile alacağı bir duş içinin yangınını söndürmezdi belki ama biraz olsun rahatlatırdı..
Süreyya'nın az önceki hali ete kemiğe bürünmüş gözünün önünde canlanmıştı. O üzgün suratı, uçuş uçuş kıyafeti, rüzgar ile yarışan saçları, üzerinden akan hayal kırıklığı..... Korkunç bir mutsuzluk vardı ifadesinde ve buna rağmen dünyadaki hiç bir şeyde olmayan, erişilemez ve gerçek dışı sayılabilecek bir güzellikte gözüküyordu gözüne. O ana dair her ayrıntı Müjdat'ın benliğine bir çivi yazısı gibi kazınmıştı adeta.
Yıllar süren ahmaklığı az önce ona okkalı bir tokat atmıştı. Elindeki bakır maşrapa da bulunan son suyu başından aşağı döküp gözlerini kapattı ve tüm göğüs kafesini hareket ettirecek kadar güçlü bir nefes aldı. Sonra başını hızlıca sallayarak saçlarındaki tüm suyu etrafa savurdu.
Aradan yarım saat geçmişti. Odasının sol köşesinde pencereye çapraz şekilde duran masada bir şeyler karalarken buldu kendini. Sonra pencereden dışarı baktı uzunca. Gözlerinin önünde yine aynı görüntü, aynı edayla aynı Süreyya...
Başını iki elinin arasına alıp saçlarını dağıttı "Allah'ım bana yardım et. Zihnimi uyuşturucak kadar güçlü olan bu hissi içimden söküp al diye" yakardı.
Müjdat'ın yükseldiği yerden düşüşü çok sert olmuştu. Bu nedenle onu ele geçiren duygulardan kurtulmak dışında bir arzusu yoktu. Karşılık bekleme lüksüne sahip görmüyordu kendini. Çünkü maalesef ki Süreyya'nın Ali'ye olan aşkının en şeffaf haline defalarca tanık olmuştu. Sadece bakışları bile onu ele vermişti onlarca hatta belki yüzlerce kez..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süreyya
Chick-LitGece yarısını henüz geçmişken atlı arabanın tahta tekerlekleri büyük bir gürültüyle giriş yaptı Necip efendi meydanına. Karanlık, ukuya hazırlanan tüm şehrin üzerini bir yorgan gibi örtüyor yeni dinmiş yağmurun kokusu serin hava ile karışıp oksijene...