14.Bölüm☘️

289 55 62
                                    

Süreyya bir çok duyguyu bir arada yaşamanın vermiş olduğu hırpalanmışlık ile oradan kaybolmak, ortadan yok olmak istemişti. Çok da utanmıştı. Üzerine sinen o garip şeyi ifade edemezdi. Zaten hiçliğin nasıl bir izahı olabilirdi.

Yokluğu çok yorucuydu. Fakat varlığı tüm boşlukları dolduracak mahiyette olmamıştı hiç bir zaman. Ve bu garip tesadüfler ederinden fazla yıpratıcı olmaya başlamıştı.

Nitekim içten içe yakarışı, yakardığına ulaşmış olmalı ki babası konunun devamında orada durmasını lüzumsuz bulmuş ve odasına gitmesine müsaade etmişti.

Odaya girdiğinde bir süredir kendini dizginlemek için verdiği savaşı sonlandırdı ve ağlamaya başladı. Kendince iyi bile dayandığı kanısındaydı.

Yatak başı komodininin üzerinde duran annesinin resmine zarifçe dokundu "Anne" diye mırıldandı "Sana o kadar çok ihtiyacım var ki"

Süreyya tam o sırada zihninde beliren bir görüntü ile yeniden sarsıldı. Yarı aralık, yer yer dökük ve beyaz boyalı bir kapının eşiğinden büyükçe ve hol gibi gözüken bir yere baktığını anımsadı. İçerden gelen sesleri kalbi çarparak dinleyen ve son derece korkmuş küçük bir kız çocuğu ile karşılaştı hatırladığı o anın içinde. Kendi çocukluğu ile..

Kalp çarpıntısı ve kusma gibi fizyolojik reaksiyonların yanı sıra köklü bir çaresizlik vardı orada..

Buz gibi olan elleri ile gözlerinin altındaki yaşları sildi "Buda neydi böyle" Yitirdiği ilk dört yaşına dair hatırladığı ilk şey olmasından sebep konduramadı tam olarak.

Çocuklukta yaşanan veya vücut bütünlüğü için tehdit oluşturan korkutucu, tehlikeli veya şiddet içeren travmatik bir durum yasanmışsa beyin kendini koruma altına almak için yaşanmış bazı olayları bastırıyor, bir bataklık gibi içine çekiyordu. Sevilen birinin hayatını veya fiziksel güvenliğini tehdit eden bir olaya tanık olmak da travmatik olabilirdi. Bu, özellikle küçük çocuklar için böyleydi çünkü onların güvenlik duygusu, ailesinin güvende olmasına bağlıydı.

Yani hafızasında pek tutarlı olmayan görüntüler bulunuyor olması ve o döneme ait zaman algısının bozuk olması psikolojik olarak bir bastırma iç güdüsü sonucu olabilirdi ve mevcut duygusal tetikleyiciler zihninin karanlık tarafını bir miktar aydınlatmıştı..

O an mümkün olsa kendi çocukluğuna sıkı sıkı sarılmak isterdi..

Akşam yemeği sonrası babası birlikte birer kahve içmek istediğini söyledi. Süreyya ise kendi elleriyle pişirdiği kahveyi ikram etti babasına. Bir fincan da kendisine aldı. Hayattaki tek dayanağı, ve karşı cinse karşı inancı tam karşısındaydı. Bir kaya kadar sert ve soğuk olan o adam Süreyya ne zaman ihtiyaç duysa, üstünü örttüğü ipek yorgan kadar yumuşak, kuş tüyü kadar nazik ve sıcak olabiliyordu.

O akşam bir kez daha emin oldu genç kız buna.

Müjdat bizzat kendi, yine Suat beyin affına sığınarak, Necdet'in ona uygun olmadığını fikrince belirtmiş, Ali de arkadaşını tastikler nitelikte devam etmişti. Suat bey kızına konuşmanın bütününü aktarmasa da kısaca özetledi. Ve yine o konuya bianen şöyle bir girizgah yaptı.

"Esasında seni evlendirmek niyetinde değilim. İnsan en kıymetlisi hep yanında olsun ister ve sanırım buna hiç bir zaman hazır hissetmeyeceğim. Fakat şöyle de bir gerçek var ki, kendi düşüncelerim nedeniyle senin saadetine engel olmak sana yapacağım en büyük kötülük olur. Yani gönül ister ki hep yanımda olasın" gülümsedi nerdeyse ağlamak üzere olan kızının gözlerinin içine şafkatle baktı. "Necdet ile evlenmek ister misin?"

Süreyya başını olumsuz anlamda salladı. Konuşabilecek gibi değildi.

Suat Bey başını hafifçe yana eğdi.. "Çok sevindim. Çünkü biricik kızımı herkese layık göremem" dedi ve bir kaç anlamlı cümle daha ilave etti "Minare yıkılsa da, mihrabı yerinde kalır. Yani sen hep bu evin hep en güzel çiçeği olarak kalacaksın. Anneciğinin bana yadigarısın.. Ömrüm vefa ettiği sürece her zaman senin yanında ve arkandayım"

Süreyya da gülümseyerek baktı babasına. Belki de hayattaki en büyük şansının o eve gelmek olduğunu biliyordu.

"Teşekkür ederim babacım" dedi. Artık duygusal handikap boyut değiştirmişti.. O an bastırmayı başaramadığı ağlama dürtüsü ile özür diledi.

Ardından müsaade isteyip odasına geçti..

Oradan ayrılan Ali ve Müjdat'da Süreyya ile benzer bir girdaba düşmüşlerdi..

"Sence Süreyya'nın aklında biri mi var?" Diye Müjdat'ın duyduğunda hiç de mutlu olmayacağı bir soru yöneltti Ali.

Müjdat duymayı aklından dahi geçirmediği o soru karşısında sokağın ilerisinde kucaklarına bastırdıkları ekmekler ile koşturan iki çocuğu izlerken şaşkınlık ile Ali'ye döndü yüzünü.. Çehresi gerilmiş, yüz hatları oldukça belirginleşmişti.. Dahası böyle bir soruya nasıl bir yanıt vereceği hususunda hiç bir fikri yoktu.. Kalbindeki derin sızı saklandığı yerden çıktı ve usta bir tetikçinin silahından kurutulmuş çelik bir kurşun gibi hızla saplandı alnının ortasına..

"Ben bugün öyle bir şey hissettim" Ali az önceki sorunun verdiği duygusal hasar sebebiyle yanıt verme güçlüğü yaşayan Müjdat'ı fark etmeden kurtaran ama aynı zamanda acısını artıran devam niteliğinde bir fikir beyan etti.

Normal şartlarda ikisi yanyana geldiğinde genel olarak sanat, edebiyat yahut buna benzer verimli konuşmalar gerçekleşirdi aralarında. Fakat son günlerde konuşma bir şekilde hep Süreyya'ya geliyor ve orada takılıp kalıyorlardı. Aslında bunu Ali bizzat kendisi yapıyordu..

"Bu nereden çıktı şimdi" Müjdat çaresizce bir soru yöneltti. Zaten yeterince tok olan ses tonu bir kat daha baskın bir hal almıştı..

"Aklımı kurcalayan bir şeyler var" dedi ve derince bir nefes aldı Ali...

Müjdat çok tesirli bir his ile cebelleşirken, sanki hayat ona bu kadarı yetmez diyor ve önüne bir öncekinden daha çok acı veren bir şeyler çıkarıyordu.

"Ne gibi?"

"Sanki" dedi Ali durakladı gözlerini hafif kıstı başı yana eğik şekilde devam etti "Sanki bana karşı bir şeyler hissediyor. İlk başlarda bu yalnızca bir ihtimalden ibaretti. Fakat son günlerde bu ihtimali kuvvetlendirecek bazı ayrıntılar fark ettim. Mesela benimle göz göze gelmemek için ekstra çaba sarf ediyor. Keza konuşmamak içinde öyle.. Tabii böyle düşünüldüğünde benden nefret ediyor olma olasılığı da var ama ne bileyim işte.. Garip şeyler"

Müjdat hayatta vakit geçirmekten en çok keyif aldığı, çocukken birlikte yaramazlık yapıp, birlikte ağladığı, birlikte düşüp, birlikte kalktığı arkadaşının dilinden dökülenler nedeniyle bir yaprağın eğimli kısmına denk gelmiş ve düşmemek için var gücü ile savaşan bir su damlası gibi çaresizce dinledi onu.

"Neyse" dedi Ali "Neyse... Kapatalım bu mevzuyu"

Müjdat'ın suskunluğu, Ali'nin düşünceleri ve Süreyya'nın kendine karşı verdiği bitmek bilmez üzüntüsü..

Giderek daha da kör düğüm olan bu gençlik hikayesi, ya bir darbe ile çözülecek ve yeniden şekillenecek yada çözülmez bir hal alıp herkeste derin yaralar bırakacaktı..

Müjdat içinden kalbinin dirayeti ve sakinliği için Rabbinden yardım diledi.. Çok iyi bildiği bir şey vardı.. Bunu bir kez daha kendine hatırlatma ihtiyacı duydu.

'İnsana isabet eden yine kendi nasibidir. O halde tüm şiddeti ile kalbimi delik deşik eden bu hikayeyi; her şeyi hakkıyla bilen ve insana hayal dahi edemeyeceği güzelliği hep en zor eşikten sonra nasip eden Rabbime emanet ediyorum.'

*Güz Sancısı'nın son bölümü gibi bu bölümden de çok memnun değilim. Ruh halim gerçekten hiç iyi değil.. Umarım beğenirsiniz. Bölüm sizlere emanet. Lütfen beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin*

Süreyya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin