*Bölüm 16: "İçimde senin tohumların var ve sensizken ölmek isteyebilirler."

326 33 33
                                    

Merhaba <3

İyi okumalar ♡

Louane - Si' t'étais là

***


O gece hastaneden beni Yugyeom çıkarttı, birden bire gitmiştin. Nereye gittiğine dair bir fikrim yoktu ve bunu Yugyeom'a sormayı gaddarca bulduğumdan o gece bunun üzerinde durmamıştım. Yine de içim içimi yiyordu. Neden o gece yanıma gelmiştin, Taaehyung? Özel bir sebebi olmadığından neredeyse eminim ama merak ediyorum işte; öylesine bir sebebi bile konu sen olunca merak edebiliyorum. Bir süre bu düşünceyle kendi kendimi yesem de kendi fikrimden tiksinmeye, ihanetlerimin ardı arkası kesilmedikçe benliğime nefret etmeye devam ettim. Evlenecektin ve ben hâlâ sana karşı olan hislerimi köreltebilmiş değildim. Seni bir platonik gibi hâlâ gökyüzümün prensi olarak ağırlamayı sürdürüyordum, bunu istemsizce yapıyordum ve ayrıca, bu durumdan ölesiye nefret ediyordum. Seni neden unutamıyordum? Daha doğrusu unutma kararını bile neden doğru dürüst alamıyor, uygulayamıyordum? Bilmiyordum. Hiçbir şeyi bilemiyordum. Senin evlenme kararından sonra her şey benim dışımda ilerliyordu, ne hissettiğimi ve bu hisleri nasıl yönetebileceğime dair en ufak bir fikrim dahi yoktu artık.

Biz eve geçtiğimiz gibi ilacın etkisi tekrardan kendisini göstermiş, sabaha kadar sızmıştım. Yugyeom ise başımdan bir an olsun ayrılmamıştı. Sabah uyanır uyanmaz onu kahvaltı hazırlarken görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü anımsıyorum, Taehyung. Aramızda geçmiş o tartışmalar beynimde yankılanıyordu. Onu nasıl incittiğimi tekrarlayıp duruyordu bana yarım aklım. Ondan defalarca kez af diledim. Yüzü bir türlü gülmüyordu. Yakın arkadaşımın mutluluğunun katili bir cellat olmuştum. Hislerini görmezden gelerek onu o biçim incitmiştim. Empati duyum biz sustukça güçleniyor ve vicdanım beni sorguya çekiyor, canımı yakıyordu. Tüm bunların asıl sebebi sana karşı duyduğum aşktı, suçlu sendin ama hiçbir suçun yoktu. Öyle bir labirent ki bu, sürekli kayboluyorum.

Bir süre aramızdaki gerici his ve bilinmezlik böyle devam etti fakat bir şekilde bana yenik düştü. Bu hissi yakinen tanıyordum. Defalarca kez sevene laflarını yutturan o aşkın, kişiye neler yaptırabildiğini iyi bilirdim. Onu çok seviyordum ve bu onun kendisindeki ile bir olmadığını gayet iyi biliyordu. Ona karşı sevgim, tıpkı senin bana duyduğun sevgidendi. Nasıl acıydı ama tadı... Bir sevgi nasıl acıyabilir, Taehyung? Bunu nasıl becerebiliyoruz? Nasıl gaddarlaşabiliyoruz ama istemeden? Hayat ne kadar da acımasız öyle değil mi? O, savaşmaktan yorulmuş olsa gerek yahut kabullenmiş, beni öylece bağrına bastı. Belki sen de beni öylece kabullenmiştin, bu yüzden koparmıyordun ruhuna sıkıca bağladığım iplerimi.

Benim hayatım boyunca sahip olamayacağım bir cesarete ve güce sahipti Yugyeom. Bundan ölesiye korkuyordum. Acının ta kendisiydi artık kanımca. Yine de ona bu acıyı bu denli hissettirmeye hakkım yoktu. Onun yanında bir daha asla sana olan hislerimden açıkça söz etmedim. Hatta hissettirmediğimi düşündüğüm bile oldu, ifadelerim donuklaşıyordu gün geçtikçe. Umudumun yeşili çürüdükçe, kızıllarım yitip donuklaşıyordu yüzümde.

Aradan epeyi bir zaman geçmişti. Artık daha iyi sayılırdım ama içim öyle tuhaftı ki... Düğün tarihiniz çok yakındı. Hazırlıklar başlamıştı bile. Jisoo, nişanlın... Beni sürekli arıyor, sevincinden, heyecanından söz ediyordu. Benimle sohbet etmek ona iyi geliyordu ama benim canımı yaktığını bilse eminim bunu yapmazdı. Yapmazdı değil mi? Yine de bunu hiç ona hissettirmedim, daima gülerek ona eşlik ettim. Bu işte gittikçe ustalaşıyordum. Sanırım sonunda olmaktan korktuğum insana, Yugyeom'a dönüşüyordum. Çok acıyacaktı canım. Ama olsun, alışacaktım.

Te Regalo ⇝ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin